" Şu cüz'-ü tefsir (İşârâtü'l-İ'caz) ve altmışaltı adet, belki yüzotuz adet "Sözler" ve "Mektubat" risaleleriyle beraber me'haz olursa, ileride bahtiyar bir heyet öyle bir tefsir-i Kur'ânî yazsın, inşaallah..."
Bugün, Kur'ân-ı Azimüşşan'ın tüm insanlığa hitap eden hakikatlerinin hakkıyla anlaşılabildiğini söylemek mümkün değildir. Kur'ân, Arş-ı Âlâ'dan gelen bir İlâhî nutuktur ve bir ferdin veya küçük bir cemaatin bilemeyeceği, dünya maddiyatına ve ahiret maneviyatına ait pek çok hakikatleri içermektedir. Dolayısıyla bu zamanda harika bir zekadan çıkmış dahi olsa bireysel çabalarla meydana gelen tefsirler Kur'ân'ı tam tefsir edemezler. Özellikle zamanımızda kültürler, bilimler, ilim adamları, insan toplulukları artık aralarında rahatça İletişim kurabilmekte ve her şeyi ortak bir zeminde konuşulabilmektedir. Eski tefsirlerin belirli coğrafyaya, insan topluluklarına ve zamanın kısa bir parçasına hitap eden metinleri, bugün küresel düzeyde tek bir toplum olmaya doğru giden insanlığa hakkıyla hitap etmekten uzak kalmaktadır.
Fertlerin sınırlı ilimleri, coğrafyanın getirdiği kısıtlar, mesleklerin, cereyanların ve ideolojik havanın getirdiği yönlendirmeler ve taassuplar Kur'ân'ın mu'cizelerinin ortaya çıkmasının önündeki engeller arasına eklenmelidir. Dolayısıyla, yazılmış binlerce tefsirde dağınık hâlde bulunan hakikatleri toparlamak, modern bilimlerin araştırmalarından elde edilen bilgilere göre Kur'ân'ın metnini yeniden tefsir etmek ve bu işi sürekli ve güncel hâle getirmek için her biri birkaç fende uzmanlaşmış olan ehl-i tahkik âlimlerden kurulacak bir heyet tarafından bir tefsirin yazılması çağımızın ihtiyaçlarına daha fazla cevap verebilecek; ancak böyle bir tefsir ümmetin çoğunluğunun onayını alacak, güvenini kazanacak, onlara bir hüccet, bir delil, bir sığınak olabilecektir.
Bediüzzaman, Kur'ân-ı Azimüşşan'ı tefsir edecek kimsenin yüksek bir dehaya, ince hakikatleri metinden çıkarabilecek nafiz bir içtihad kabiliyetine ve velayet düzeyinde bir kemalâta haiz olması gerektiğini; bu zamanda, bu özelliklerin ancak bir heyetin beraber ve uyumlu çalışması ile oluşacak olan bir şahs-ı manevide ortaya çıkabileceğini belirtmektedir.
Said Nursî Hazretlerinin vefatından bugüne değin böyle bir büyük şahs-ı manevî tarafından tefsir yazılması mümkün olmadı, bildiğim kadarıyla bunun için bir girişimde bulunan da olmadı.
Aslında bir girişim olmadı değil ancak bu hiç beklenmeyen bir yerden geldi. 2008 yılında İsrail Yönetiminin başlattığı, Ofer Grosbardın yönettiği ve üç Müslüman araştırmacının danışmanlığını yaptığı "Quranet" isimli Kur'ân'ı tefsir etme projesi oldukça tartışılmıştı. Kimilerine göre bu Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçası olarak Müslümanlarla Yahudîler arasında bir yakınlaşma aracı ve İsrail'in, coğrafyasında ve İslâm aleminde siyasî ve sosyal akreditasyonuna hizmet amacıyla kurgulanmış bir projeydi.
Türkiye'de KURAMER, İSAM, KURAV gibi Kur'ân üzerine araştırmalar yapan kurumlar mevcut. Ancak bunlar araştırma kurumları olarak çalışıyorlar ve Bediüzzaman'ın "emanet" ettiği gibi bir tefsir yazma işlevini göremiyorlar. Dolayısıyla bu ihtiyacın devam ettiği ve dijital dünyanın getirdiği avantajlarla çağın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde Kur'ân ayetlerinin tam tefsirinin yapılmasının mümkün olduğu söylenebilir.