Ümmet meselesi, mühim meseledir

Ümmet meselesi, mühim meseledir

MUSTAFA ÇELİK

Allah'ın arzında Müslümanları birleştiren, kardeş kılan, farklı etnik yapıları tevhid akidesi atmosferinde eşitleyen kavramın adı ümmettir. Müslümanların bin parçaya bölündükleri bir zamanda ümmetin kuşatıcı anlamını yeniden düşünmek ve kuşanmak, anın vacibi haline gelmiştir. Ümmet, lafız bakımından tekil, anlam bakımından çoğul olan Arapça bir kelime olup "e-m-m" kökünden türemiş bir isimdir ve çoğulu "ümem" şeklinde gelir. (Cevherî,Tâcü'l-lüğa,"emm" md.,; İbn Manzûr,Lisânü'l-'Arab, "emm".)

Ümmet anlam olarak birleştiricidir. "Emm" kökünden türeyen "ümm", "ümmî" ve "imam" kelimeleriyle "ümmet" kelimesi arasında anlam yakınlığı bulunmaktadır. "Ümm" kelimesi asıl, kök, kaynak, ana, çocuk doğuran kadın anlamlarına gelir. Bir şeyin vücut bulmasına, terbiyesine, ıslahına veya başlangıcına esas olan her şeye "ümm" denmiştir. Hatta Hz. Âdem'in eşi Hz. Havva'ya, insanlığın ilk meydana gelişine vasıta olan kaynak olduğu için insanlığın annesi (ümmü'l-beşer) denmesi de bundandır. Ümm kelimesinin, "etrafındakilerin kendisine bağlı bulunduğu merkez" ya da "herhangi bir şey etrafında toplanan topluluk" anlamlarını ihtiva etmesi bakımından "toplanma" ve "aynı cinsten bir şey etrafında buluşma" şeklindeki anlamı ümmet kelimesiyle yakından ilişkilidir.Allah'ın arzında marufu emredecek, münkerden alıkoyacak bir ümmet ve imamet teşkili, Müslümanlar için imani bir zarurettir.

Bütün zamanlarda ve mekânlarda imandan sonra Müslümanların en mühim meseleleri, ümmet ve imamet meselesidir. Ümmete giden yol; Müslüman ferdlerden, Müslüman ailelerden ve Müslüman cemaatten geçmektedir. Dolayısıyla meselesi ümmet olanın, işi cemaat olur. İddiası, meselesi ümmet olup da cemaat olmayan, cemaat olmaya çalışmayanların sonları cemadat olur.

Dinde ümmet, meşru bütündür. İslâmi meşrepler ve meslekler ise, meşru bütünün meşru parçalarıdır. Kendi başlarına bütünlük iddiasında bulunan parçaları bütüne karşı sorumlu hale getirmek, ümmet şuurundandır. Meşru bütünün parçalarına karşı adil olmak, diğer Müslümanların problemlerine ve ihtiyaçlarına karşı duyarlı olmak, meşru bütüne yani İslâm ümmetine aidiyet şuurundandır.

Ümmet, "din" ile eşanlamlı bir kavram olup etnik yapılar söz konu olmaksınız dinî bir aidiyet ve mensubiyetin en genel adıdır.Yeryüzünü imar ve ıslah etmek, hakkı ve adaleti ikame etmek, iyiliği yaymak, kötülüğü engellemek, erdem ve fazileti yaymak gibi vasıfları içinde barındıran toplum,Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle "vasat ümmet" ve "şüheda alen nas" yani insanlığa en yüce modeldir. Ümmet-i icabet olmak kâfi değil, bir de "ümmet-i vasat", "ümmet-i şahid", "ümmet-i imamet" olma mesuliyetimiz var. Bütün bunlarla birlikte Müslümanlar "ümmet-i vahide"dirler. Rabbimizin beyanı, "ümmet-i vahide" şuurumuzun kaynağıdır: "Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin."(Enbiyâ Sûresi92)

Müslümanların mezhepleri, meşrepleri, ırkları, renkleri farklı olsa da dinleri ve ümmetleri farklı olamaz. Dinimiz İslâm nasıl bir tekse, ümmetimiz de öyle bir tektir o da Ümmet-i Muhammed'dir. Ümmet, bir anneden doğmuş çocuklar gibi birbirine bağlı, ancak kanla, asabiyetle değil, peygamberlerin rehberliğinde mutlak hakikat fikriyle, yüce değerlerle, güvenle, sadakatle ve adaletle birbirine bağlanmış meşru bütün demektir.