KURBAN BAYRAMI TEKBİR BAYRAMIDIR

Dinde bayramlar, iman kardeşliğinin tezâhür sahneleridir. Bayram gönül iklimine girme, bütün Müslümanları gönülden kardeş hissedebilmedir. Bayram; kalleşliğin değil, kardeşliğin yaşandığı gündür.

Kurban bayramı ve Hac ibadeti bizleri Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hacer anamızın hayatına götürürken diğer taraftan, İslâm tarihini, Hz. Muhammed Mustafa'nın örnek hayatını, ehl-i beyti, ashab-ı kiramı hafızalarımızda canlandırmamıza vesile olur ve Müslümanlara tarih sahnesinde süreklilik kazandırır. Kurban, şeairu'l İslâm'dandır. Kurban, tevhid mecdeniyetine, Muhammed ümmetine, İbrahim milletine mensubiyetin alâmetidir. Zeyd b. Erkam (ra) anlatıyor: Resûlullah'ın (sav) ashâbı, "Ey Allah'ın Resûlü! Bu kurbanlar nedir" dediler. Rasûlüllah, "Babanız İbrâhim'in sünnetidir." diye cevap verdi. (İbn Mâce, Edâhî, 3: İbn Hanbel, Müsned, IV, 368) Berâ' (ra) diyor ki, "Hz. Peygamber'i (sav) hutbe verirken dinledim, şöyle buyurdu: "Bugün ilk işimiz, (bayram) namazı kılmak, sonra dönüp kurban kesmektir. Kim böyle yaparsa sünnetimize uymuş olur." (Buhârî, Îdeyn, 3) Günümüzde kurbana karşı çıkanlar; İbrahimi, Muhammedi değil, Nemrudidirler. İbrahim ile Nemrud çarpışması kesintisiz devam ediyor.

Kurban bayramı ve hac, barışın esenliğin; birlik içinde duanın, yakarışın; statülerden arınarak eşitlenmenin; kendini bilmenin, tefekkürün, tezekkürün, yenilenmenin; sabrın, nefisleri terbiye etmenin, hiç bir canı incitmemenin, yok etmemenin; çaresizliği gidermenin, yaşama bilincinin, kutlu yürüyüşün; tarihe tanıklık etmenin kutsalı ve geçmişi idrak etmenin; yoksula, kimsesize, çaresize yakınlaşmanın bayramıdır. Kurban bayramı; dünyanın neresinde acı çeken bir Müslüman varsa onun acısına ilaç olma bayramıdır. Bakınız Hazreti İbrahim (as) bize miras kalan Kurban'dır. Hz Muhammed (sav) bize miras kalan Kur'an'dır. Kur'an'ın olduğu yerde kurban da olur. Kur'an uğruna kurban olunmadan Kur'ân'ın hâkimiyeti son bulur!

Hac vesilesiyle Arafat'ı dolduran milyonlarca Müslüman, Allah'la misaklarını "Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk,"diyerek yenilerken, bütün dünya Müslümanları kurbanlarını sadece O'nun adıyla keserek ubudiyetlerini tahkim etmektedirler. Arafat'ta ihrama bürünen Müslümanlar artık Allah'tan başka sığınılacak bir melcein olmadığına, farklılıkların birer rahmet olduğuna, tutku ve isteklerin geçici olduğuna; buna karşılık asıl emek verilmesi gerekenin takva olduğuna bilfiil şehadet etmektedirler.

Araf'ta "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" diyen milyonlar, acaba neden Allah'ın etrafını mübarek kıldığı Mescid-i Aksa'ya sahip çıkmazlar. Küresel Terör Devleti Amerika ve Yahudi Terör Örgütü İsrail'in katliamlarını neden durdurmazlar Araf'ta "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" diyen bu milyonların her biri bir kova su dökse İsrail'i sel götürür. Mescid-i Aksa esaret altında iken, mübarek etrafı necis Siyonist Yahudiler tarafından işgal altında tutulurken, Mescid-i Aksa'yı ve mübarek çevresini savunan, iffetini, izzetin, namusunu, vatanını müdafaa eden Filistinli Müslümanlardan günde yüzlercesi şehid edilirken Araf'ta "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" diye haykırmanın bedeli çok ağır olacaktır. Allah'a karşı yalan söylemenin, Allah'a verdiği ahdi yerine getirmemenin vebali çok ağır olacaktır. Bu sene anın vacibi; hac paralarının Filistin'e, Gazze'ye, Kudüs'e gönderilmesiydi. Suudi Arabistan rejiminin, Mısır, Ürdün rejimlerinin yıkılmaları için harcanmalıydı. Bu anın vacibini ümmete anlatmayan, hatırlatmayan âlimlerin de azabı çok ağır olacaktır.

Kurban bayramı; İbrahim'in sadakati, İsmail'in teslimiyeti, Hacer'in de tevekkülüdür. Sadakate ve Teslimiyete, İbrahimî ve İsmailî şuura ulaşmadığımız müddetçe istediğimiz kadar kurban keselim, o kurban bizi Allah'a yaklaştırmayacaktır. Biz bu şuura varmadığımız müddetçe bugünün İbrahimlerini, Hacerlerini, İsmaillerini şeytanlara kurban ederiz. Büyük şeytanın, kâfirlerin bombaları altında İbrahimlerimizi, İsmaillerimize, Hacerlerimizi şehit ve kurban olarak veririz. Eğer bizler Allah dışında ilahlık iddiasında bulunanlara kurban olarak İsmaillerimizi, İbrahimlerimizi ve Hacerlerimizi vermek istemiyorsak; biz yeniden İbrahim gibi sadakat sahibi olacağız. İsmail gibi teslim olacağız, Hacer gibi tevekkül sahibi olup sabırlı olacağız. Emir Allah'tansa tartışmayacağız. Bu şuur ve bilince varacağız. Babalar olarak İbrahim, İsmail, anneler olarak ta Hacer olmadıkça evladlarımız İbrahim, İsmail, Hacer olmayacaktır.

Allahû Teala Hz. İbrahim'e verdiği kurbanı "kebir-büyük" veya "sakil-ağır" olarak değil "azim" olarak nitelendirmiştir. Azamet dış ağırlık veya büyüklük değil öz ağırlıktır, kemikleşmiş olan kütledir. Kemikleşmiş olan özdür. Bu nedenle Hz. İbrahim'e verilen kurban, ağır veya kebir olarak değil azim olarak ifade edilmiştir. İnsan kurban ile Allah'a, insanlara ve kendine yaklaşır; bu nedenle kurban kiloyla değildir, metre hesabıyladır, santim hesabıyladır. Oysa günümüz madde dünyasında yakınlaşma hep ağırlığa göre oluyor. Kimin; ekonomik, siyasi veya sosyal ağırlığı varsa onun tepeye yaklaşma şansı o oranda artıyor, yakın olma duygusunun önemi pek az oluyor. Kurbanın ölçü birimi ağırlık değil mesafedir, mesafe uzaksa seçilen kurban ne kadar büyük ve ağır olursa olsun bunun pek bir ehemmiyeti ve faydası yoktur, fakat insan kurbanı ihlas ve takva ile keserse bütün uzaklıklar ona kısa kesilir. Rabbimiz buyuruyor: