İslâmi değerlerin pratiğine katlanmak

Müslümanlar olarak değerlerimizin kaynağı dinimizdir. Hayat değerlerini dinden almayanların dini olmaz. Müslüman olarak hayatımız, dinimizden kaynaklanan değerlerin tatbikat alanıdır. İslâm, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak birtakım prensipler, değerler ortaya koymuştur. Sosyal bir varlık olan insan, toplum içinde mutlu bir şekilde yaşayabilmek için İslâm'ın ortaya koyduğu bu prensiplere, değerlere ihtiyaç duyar.

Bil ki; İslâm, ebedî ve ezelî bir hakikattir. Bu mana ve hakikat sadece göze, kulağa değil, ruha da hitap eder. Ruha hitap eden bu mananın adı cemaldir. Rasûlüllah (sav) buyuruyor:

"Muhakkak ki Allah güzeldir, güzelliği sever" (Sahih-i Müslim, Îmân, 147)

Müslümanlar olarak İslâm'dan kaynaklanan değerler hiyerarşisini kaybetmek değerlerin kendisini kaybetmek kadar büyük yanlışları beraberinde getirmiştir. Bundan daha vahimi değerlerin yer değiştirmesi; iyinin kötü, kötünün iyi addedilmesi; çirkin ile güzelin, fayda ile zararın, hak ile batılın birbirinin yerine geçmesidir. Maalesef, mekârim-i ahlâkı tamamlamak üzere gönderilen bir Peygamber'in ümmeti de bugün, bu ahlâk ve anlam krizinden nasibini almıştır. Dini telkine rasyonel tedbirler eşlik etmezse, zamanla dini değerler kıymet aşımına uğrarlar. Genelde İslâm coğrafyasında, özelde ise ülkemizde Ümmet dedik, kardeşlik dedik, Ensar dedik, Muhacirlik dedik, ama buna eşlik eden pratik tedbirler almayınca günümüzde gördüğümüz gibi artık Kardeşlik, Ümmet, Ensar, Muhacir kelimeleri toplumsal değerlerini kaybettiler. Muhacir bir Peygamberin ümmeti muhacir düşmanlığı yapmakla iftihar ediyor. Bundan daha büyük vahşet, daha büyük bir zillet olur mu

İslâmi değerleripratik boyutlarıyla yeniden ele alarak ahlâk ve hikmet yüklü ilim anlayışına vücut vermek, hepimiz için anın vacibidir. Ahlâklı, onurlu, hayırda yarışan, marufu emreden, münker'den nehy eden, müşfik, merhamet ve insaf sahibi namuslu bir insan bakiyesi inşâ edilmeden değerlerimize yaslanarak atılan sloganlar bizi zafere kavuşturamaz..

Müslümanlar olarak inanmış olduğumuz değerlerin pratiğini oluşturmayınca bizim üstümüze rehavet, atalet, zillet, esaret, sefalet tıkanmışlık ve tükenmişlik çöktü. Zamanımızı, mekânımızı ve imkânımızı kaybettik. Varlık nedeni birlikte yaşamın merkezi olan kenti şehre dönüştürmek, şehri insan ruhuna mürebbî kılmak ve sakinlerini inşâ edecek bir zerâfet ve ihtişamla buluşturmaktır. Gelinen noktada şehirleri rantın kalbine dönüştüren, ruhsuz beton enkazlara şehrin ruhunu gömen, medeniyet inşâ etme vasfından yoksun, insanı ve yaşamı teferrûata indirgeyen, yücelmenin değil yükselmenin kaldıracı olarak kullanılan ve ele geçirildikten sonra nefsin tazim ve takdisine mezat olarak kullanılan anlamsız ve işlevsiz kurumlara dönüşmüştür. Bu yönüyle Belediyeler devletin sırtında kambur ve milletin ciğerinde de ur'a dönüşmüşlerdir. Müslüman irade, mutlaka şehirlerimize el koymalıdır. Hayatı hayâda bulan şehirlerimize yeniden kavuşmalıyız.

İslâm'dan kaynaklanan dinî hayatın, dindarlıgın görülen ve görülmeyen yüzü vardır. Camiler, mabetler, simgeler, semboller, kıyafetler, dinin görünen, s?eklî ve maddî boyutlarıdır. Dinin maddî tezahürleri cami içinde namaz kılanların sayısıdır. Kılınan namazın hus?u içinde edası ve insanları her türlü fuhs?iyat ve münkerden uzak tutmasına, namazdaki saffın düzgünlüğünün hayatın bütün kademe ve karelerine yansımasına gelince Allah katında asıl dindarlık, bu son kısım ile degerlendirilmektedir. Dolayısıyla dindarlığımızın kavileşmesi, Müslümanlığımızın gürleşmesi, İslâmi değerlerin pratiğine katlanmamızla mümkündür.