İnsanı kayıp olan toplumda kural neye yarar
MUSTAFA ÇELİK
İnsan olabilme ve insan kalabilme şuurunu kaybetmiş bir toplumu, kural ve kaidelerle yola getirmeye çalışmak, münafıkların çoğalmasına sebep olur. Bu söz, yalnızca bir tespit değil, aynı zamanda bir uyarıdır. Zira bir toplumda vicdan susmuş, merhamet körelmiş, adalet sadece bir tabela olmuşsa, orada koyulan her kural yalnızca şekilsel bir düzene hizmet eder. İç boşaldığında, dış ne kadar süslü olursa olsun, çöküş kaçınılmazdır.
Allah'ın arzında Allah'ın "Muhakkak ki biz insanı mükerrem kıldık" (İsra Sûresi/70) ayetini esas alan Hilafeti Şer'iyenin yokluğunda geçen bu asırda hiçbir şey değer kaybetmedi. Değer kaybeden tek şey insandır. Artık hayatta en ucuz şey insan olmuş. İnsan insana düşman olmuş.
Zaman, büyük dönüşümlerle dolu bir yoldur. Her çağ, kendi değerlerini yaratır, kendi putlarını diker. Fakat içinde yaşadığımız bu asır, tarihin başka hiçbir dönemine benzemeyen bir boşlukla tanımlanıyor: Hilafeti şeriyenin yokluğu. Bir zamanlar sadece bir siyasi kurum değil, adaletin, merhametin ve insan onurunun temsilcisi olan bu yapı ortadan kalkınca, eksilen yalnızca bir yönetim biçimi olmadı. Eksilen, insanın değeriydi.
Görünürde her şey yerli yerinde. Teknoloji ilerledi, şehirler büyüdü, bilim uçsuz bucaksız bir alana yayıldı. Kâğıt üzerinde her şey gelişti. Fakat gelişmeyen, hatta geriye giden bir şey var: İnsan. Değer kaybeden, silikleşen, kolayca harcanabilen bir varlık hâline geldi insan. Artık pazarlarda satılan malların bile fiyatı var, ama insan hayatının bir karşılığı yok. Bir coğrafyada çocuklar toprağa gömülüyor, diğerinde ekranlara gömülmüş gözler bunu "normal" izliyor. İşte bu normalleşme, insanın en ucuz şey hâline gelişinin belgesi.
Eskiden bir insan incindiğinde toplum titrerdi. Komşunun derdi, komşuya yük sayılmazdı. Yetimin başı okşanır, düşenin eli tutulurdu. Bugün ise herkes kendi ekranına, kendi cebine, kendi konforuna kilitli. Empati, nostaljik bir erdem olarak kitaplarda kaldı. Merhamet ise artık kampanya videolarının süslü kelimesi. Vicdan, modern çağda sessize alınmış bir uygulama gibi.
Hilafetin yokluğu sadece bir liderin yokluğu değil, hakikatin ve hak duygusunun da ortadan kalkışıdır. Artık insanların gözünde güç, haklı olmanın önüne geçti. Zenginlik, erdemin yerine kondu. Her şeyin fiyatı var, ama hiçbir şeyin değeri yok. Ve en başta da insanın.
Bugün, büyük binalar inşa ediyoruz ama içi boş kalplerle yaşıyoruz. Eğitimli ama erdemsiz, bilgili ama yönsüz bir nesil yetişiyor. İnsan artık sayılarla ölçülüyor: performans puanı, sosyal medya takipçisi, banka hesabı… Oysa insan, tüm bunlardan önce bir emânetti. Allah'tan insana, insandan insana bir emanet.
Şimdi sorulması gereken tek soru şu: Eğer insanın değeri kalmadıysa, kazandığımız her şeyin anlamı ne
Modern dünyada, insan davranışlarını düzenlemek için her geçen gün yeni yasalar, kurallar ve cezalar konuluyor. Fakat bu kurallar ne kadar çoğalırsa çoğalsın, insanlık erdemlerinden yoksun bir topluma huzur getirmiyor. Çünkü asıl mesele, dış düzen değil, iç ahlak meselesidir. Vicdanı olmayan birine kural koymak, sadece onu görünüşte uysal kılar; iç dünyasında ise ikiyüzlülük filizlenir. Bu da toplumu, ahlaki değil, görsel bir düzen içinde yaşatır. Herkesin birbirini kandırdığı bir illüzyona dönüşür hayat.