Gölgenin peşinde koşanlar güneşin yükünü taşıyamazlar
MUSTAFA ÇELİK
Bir vakitler insan, imanla yürürdü hayatta; kalbinin sesi kesesinden daha güçlüydü. Lakin devir döndü, zaman eğildi Keseye düşen gönül, artık pulla sınanır oldu. Nice yürekler pula kul oldu, nice akıllar kula köle
Oysa bir zamanlar, Asr-ı Saadet'te altının gölgesinde değil; asaletin, vakarın ışığında yürünürdü. Bugün ise o asalet, çul gibi yerlerde sürünmekte Hakikat, gösterişin ardında kaybolmuş; içtenlik, menfaatin sesiyle bastırılmış. Menfaat ile ibadetin özdeşleştirildiği bir yerde, dinin ruhuna suikast düzenlenmiş demektir. İbadet, kalpten gelen bir teslimiyet, gönülden bir arayıştır. Oysa çıkarlar ve hesaplar, bu yüce amacın önüne geçerse, dinin derinliği kaybolur; yüzeysel bir taklitten ibaret hale gelir. İnsan, Allahû Teâla'ya yönelmek için değil, dünyevi kazançlar için ibadet etmeye başlar. O zaman, her dua, her niyaz bir pazarlık halini alır. Fakat unutulmamalıdır ki, dinin özü, ne dünyalık menfaatlere ne de kişisel beklentilere dayanır; o, gönlün arayışıdır, ruhun huzurudur. Bir toplumda ibadet, çıkarla ölçülürse, o toplum, hakikatten ne kadar uzaklaşırsa, o kadar dine ihanet etmiş olur. Rabbimiz uyarıyor:
"İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'a kıyıdan kenardan kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa, gönlü onunla hoş olur. Şâyet başına bir kötülük gelirse, gerisingeri (küfre) dönüverir. O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu apaçık ziyanın ta kendisidir." (Hac Sûresi11)
Din, bir bütün olarak hayatımıza nüfuz etmeli, parçalarına ayırarak sadece bir kısmını tutup diğerini ihmal etmek, onun özünü sarsmak olur. Dinin yalnızca birkaç emrini yerine getirerek, geri kalanını göz ardı edenler, dinin asıl ruhunu terk etmiş olurlar. Oysa din, bir bütün olarak yaşanmalı, parçalanmadan kabul edilmelidir. Bütünlüğünden vazgeçilen her bir parça, dinin kendisini tehlikeye atar. İman, sadece belirli kuralları uygulamak değil, o kuralların tamamının insan hayatında anlam bulmasıdır. Dini sadece seçici bir şekilde yaşamak, onu içten içe zayıflatır, hatta yok eder. Din, tıpkı bir yapboz gibi, her bir parçasının yerli yerine oturduğu bir bütündür; her parçanın bir arada, uyum içinde var olması gerekir.
Menfaat durağında inmeyi, hedefe ulaşmaya tercih edenlerin istikbali yoktur. Zira onlar, bir anlık rahatlık ve geçici çıkarlar uğruna, yüce bir geleceği feda eden nümayiş sevdalılarıdır. Gözleri sadece bugünle körleşmiş, yarının ışığını görmeyecek kadar dar bir alanda yaşamaktadırlar. Oysa gerçek başarı, yalnızca anlık kazanımların peşinden koşmakla değil, uzun vadeli hedeflere, büyük amaçlara ulaşmak için sabırla ilerlemekle elde edilir. Bu tür insanlar, eninde sonunda geleceğin karanlık sokaklarında kaybolacak, izlerini dahi bırakamayacaklardır. Çünkü günü kurtarmak için, zamanı ve meyvelerini feda edenlerin ruhu, gerçek anlamda huzuru ve başarıyı hiçbir zaman bulamayacaktır.
Unutma ki, sen emek verdikçe kıymetini bilmeyenler çıkacak karşına. Seni hoyratça harcadıklarında, işte o gün büyüyeceksin. Onlar küçüldüklerini bile fark etmeden silikleşecekler zamanın aynasında. Zira insanı kemale erdiren, görülmeyen yaralarıdır bazen. Ve harcanan gönüller, ilahi terazide ağır basar her daim

121