Amerika-İsrail terör örgütü karşısında ümmetin birlik vakti

Amerika-İsrail terör örgütükarşısında ümmetin birlik vakti

MUSTAFA ÇELİK

Hilafet-i şer›iyenin yokluğunda koşullar ve zorluklar, birbirimize sarılmaya ve istilacı müstevlilere karşı kanımızın son damlasına kadar birlikte direnmeye bizi davet ediyor. Dünya gâvurlarının desteğiyle İslâm coğrafyasını teslim almaya çalışan Amerika-İsrail Terör Örgütü karşısında tek cephe haline gelmek velâyet-i şer'iyyenin bir gereğidir. Rabbimiz buyuruyor:

"İnkâr edenler de birbirlerinin velileri (dostları, yardımcıları, idarecileri) dir. Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız (birbirinizin dostları, yardımcıları ve idarecileri olmazsanız), yeryüzünde bir fitne ve bir fesad-ı kebir/büyük bir bozulma olur." (Enfal Sûresi/ 73)

Bazı dönemler vardır ki sadece tarih kitaplarının sayfalarında değil, milletlerin ruh köklerinde de derin izler bırakır. Böyle zamanlarda yön belirleyici büyük güçler ortadan kalkar; insan, kime yaslanacağını, hangi sancağın altında toplanacağını şaşırır. İşte hilafetin ilgası da bizim tarihimizde böyle bir döneme denk düşer. Dini birliği temsil eden otoritenin sükûtu, yalnızca siyasi bir dönüşüm değil, aynı zamanda ruhsal bir sarsıntıydı.

Ancak bazen bir şeyin yokluğu, onun varlığından daha çok şey öğretir. Hilafetin olmadığı bir dünyada Müslümanlar yalnız kalmış gibi görünse de, bu yalnızlık, hakikatte kendi iç gücümüzü keşfetmemiz için bir fırsattı. Çünkü dışarıdan gelen hiçbir otorite, içeride eksik olan iradeyi tamamlayamazdı. Ve o eksik irade, işte tam da en zor zamanlarda kendini gösterir: memleket dört bir yandan işgal altındayken, millet açlık ve sefaletle pençeleşirken, ihanetin kol gezdiği sokaklarda çocuklar hâlâ umutla göğe bakarken…

Zor zamanlar, milletlerin karakterini açığa çıkarır. Birlik, sadece bir arada yaşamak değil; aynı acıya omuz vermek, aynı değere yürekten bağlanmak demektir. Ve bugün, o meşakkatli günlerin mirasçısı olarak hâlâ aynı çağrıyla karşı karşıyayız: birbirimize sarılmak. Çünkü bizi parçalayan, sadece dışarıdan gelen düşmanlar değil; içimizde büyüyen ayrılıklar, güvensizlikler ve unutulmuş aidiyet duygusudur.

Müstevliler, yalnızca toprakları işgal etmekle kalmaz; kalpleri, düşünceleri, hatta hayalleri bile esir almak isterler. Onlara karşı koymanın yolu, yalnızca silahla değil, bilinçle, inançla ve birlikte direnme iradesiyle mümkündür. Kanımızın son damlasına kadar direnmek, sadece bir savaş romantizmi değil, bir varoluş kararlılığıdır.

Bugün hilafet yok. Belki dün olduğu gibi tek bir merkezden yönetilmiyoruz. Ama hâlâ bir milletiz, hâlâ bir tek ümmetiz. Hâlâ aynı gök kubbenin altında aynı ezanla uyanıyor, aynı acılara gözyaşı döküyoruz. Bize düşen, geçmişin kayıplarını bahane ederek yılmak değil; geçmişin ruhunu bugüne taşıyarak yeniden dirilmektir. Çünkü tarih, hiçbir millete kendiliğinden zafer sunmaz. Onu hak edenler, ancak birbirine sımsıkı sarılanlardır.

Müslümanların bir tehdit, işgal veya istila karşısında birlik olmaları, dinlerinin ve imanlarının bir gereğidir. Zulüm karşısında susmak yara derinleştirir. Müminler için şimdi, "birbirinize kenetlenin" emrine uymanın ve birlikte direnmenin zamanıdır. İşgalin gölgesi üzerimize çöktüğünde, ayrılıklar bir kenara bırakılır; vakit, omuz omuza direnmenin vaktidir.

Amerika-İsrail Terör Örgütü ümmetin kapısına dayanmıştır. Filistin cephesinde taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamıştır. Müslümanlar için artık susma değil, birlikte durma ve direnme zamanıdır. Kardeşlerim! Fitne kapıyı çaldığında, ümmetin evlatları ayrı düşemez. Şimdi vakit, safları sıklaştırma ve birlikte direnme vaktidir!