Amerika-İsrail değil, Allah Ekberdir

Amerika-İsrail değil, Allah Ekberdir

MUSTAFA ÇELİK

Allahû Teâla tarafından etrafı mübarek kılınmış Mescid-i Aksa'nın etrafında, Gazze'de taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayan Amerika-İsrail nükleer silahın, teknolojinin gücüne dayanarak ilahlık iddia ediyorlar. Allah'tan daha ekber olduklarını ispatlamaya çalışıyorlar. Afganistan'da, Libya'da, Irak'ta, İran'da, Suriye'de yaptıkları budur. Diyorlar ki Allah'tan korkmayın bizden korkun. Rabbimiz ise bizi uyarıyor:

"…. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." (Maide Sûresi/ 44)

Dünyevi menfaat ve makamlar uğruna Allah'ın âyetlerini sümen altı edenler, Allah'tan başka ekber olanların varlığına inanmış olanlardır. Ehl-i iman olarak Amerika-İsrail'i savaş meydanlarında hezimete uğratmak üzerimizde farzdır. Bu aynı zamanda "Allahü Ekber" inancının gönüllerde zirvede kalmasına hizmet etmektir ve "Allahü Ekber" akidesine sadakatin bir gereğidir.

Allah'ın ekber olduğunu idrak etmek, gücün krallığına kölelik etmekten kurtulmaktır. Allah'ın en büyük olduğunu gerçekten kavramak, insanın dünyevi güçlerin ve otoritelerin hükmünden, onların büyüklüğünü mutlak sanmaktan kurtulması anlamına gelir.

"Allahu Ekber"; sadece bir ezan cümlesi değil, aynı zamanda dünyadaki her şeyden daha büyük bir hakikatin ilanıdır. Gerçekten bu idrake sahip olan kişi, hiçbir dünyevi gücün mutlak olmadığını, hiçbir otoritenin Allah'tan bağımsız bir kudret sahibi olmadığını bilir. Bu da insanı, korkulardan, bağımlılıklardan ve kölelikten kurtarıp hürriyete kavuşturur. Allah'tan başkasına kul olmamak; izzetin ve gerçek hürriyetin temelidir.

Allah'a kul olmak, insanın vicdanen, ruhen ve aklen hür olmasının yolunu açar. Çünkü bu, tüm dünyevi bağlardan ve baskılardan sıyrılarak yalnızca hakikate yönelmeyi ifade eder. Gerçek hürriyet, sahte ilahlardan kurtulmakla başlar; çünkü insanın boyun eğdiği her şey, onun efendisi haline gelir. Modern zamanlarda güç birçok kılığa bürünmüştür: Para, şöhret, ideolojiler, devletler, bireyler, kurumlar… Bu güçler çoğu zaman insana, ona huzur ve güven vaat ederek yaklaşır. Ancak vaadin ardında çoğunlukla boyun eğdirme arzusu yatar. İnsan, bu güç odaklarının peşinden sürüklendikçe kendi özünden, iradesinden ve hakikatle olan bağından uzaklaşır. Tam da bu noktada "Allahu Ekber" hakikati, bir silkiniş ve diriliş çağrısıdır.

"Allah büyüktür" demek, yalnızca dil ile söylenen bir ezber değil; aynı zamanda insanın iç dünyasında, zihninde ve hayatında gerçekleştirmesi gereken bir devrimdir. Bu idrak, insanı elinden alınmış olan hürriyetine kavuşturur. Çünkü Allah'tan başka hiçbir varlık mutlak güç sahibi değildir. Bu farkındalıkla hareket eden bir kişi, artık ne güce tapar, ne güçlüye yağcılık eder, ne de zayıfı ezer.

Tevhid inancı, yalnızca bir teolojik ilke değil, bir yaşam biçimidir. Kulluk yalnızca Allah'a özgülenince, kişi diğer tüm kulluk biçimlerini reddeder. İşte bu reddediş, insanı hem ruhen hem de toplumsal olarak hür kılar.

Hakiki hürriyet, bağımlılıklar zincirini kırmakla değil, o zincirlerin yerine hakikati koymakla mümkündür. Allah'ın en büyük olduğunu idrak eden kişi, artık güç sahiplerinin yönlendirmelerine değil, hakkın ve adaletin çağrısına kulak verir.