Tasavvufun 'tasavvufçular'dan çektikleri

Karar alıcılar ve çevresindekiler gibi mutlu azınlıkların unu tuzu kuru olsa da ekonomik sorunların bütün halkımızı kuşattığı malum... Yıllardır devam eden bu yakıcı durumun biteceğine dair ufukta bir alamet de görülmüyor. Krizi karar alıcılar çıkarıyor ama bedelini millet ödüyor; böyle bir yönetimin adaletli olduğu söylenebilir mi

Bu sorunun cevabı erbabınca yazılıp çiziliyor. Benim konum, böylesine uzun süreli ekonomik kriz zamanlarında bile ülkemizin gündeminde yer almayı sürdüren dinî bir problemimizdir; yani tarikat ve cemaat denilen (sözde) "dinî" oluşumlardaki gelişmelerdir.

Geçen yıl Türkiye'nin iş, ekonomi, devlet, siyaset, hatta eğitim hayatında en etkili cemaatlerinden birinin, lüks yaşayışlarıyla insanlara parmak ısırtan şeyhlerinden biri vefat etmiş; cenaze merasimine devlet ve siyaset çevresinden önemli kişiler katılmış, taziye mesajları yayımlanmıştı. Ülkemizde konu din kanalını kullanmak olunca bizdeki bazı siyasetçiler bunu hep yapmışlardır. En çarpıcı olanları da seçimlerin arifesinde siyasilerimizin tarikat önderlerine yaptıkları son yıllarda sıklaşan- ziyaretlerdir.

Güya siyasilerimiz böyle jestlerle siyasi sonuçlar alacaklarını umuyorlar. Gerçekte ise, ne siyasetçiler ne de başka herhangi bir kimse, bir nidasıyla depremi bile durdurmak, bütün müritlerini kibrit kutusuna sokup ahiret sorgusundan kaçırmak gibi marifetleri olan tarikat liderleriyle boy ölçüşemez. Onların sahte irfanını ancak halkın hakiki irfanı aşabilir. İyi ki demokrasi var!

Geçtiğimiz cumartesi günü Karar'da çıkan bir habere göre malum tarikatın şeyhinin geçen yılki vefatından sonra başlayan çekişme tırmanıyormuş. Son olarak tarikat içinde "yolsuzluk" ve "devleti dolandırma" iddiaları gündeme gelmiş. "Tarikat ve cemaatlerin tüzel kişiliği olmaması" sebebiyle "tarikata ait şirketler"in mal varlıkları "birtakım güvenilir kişiler"in üzerine kaydedilmiş.

Bu 'mal varlıklarını güvenilir kişilerin üzerine kaydetme' işi bildiğim kadarıyla- cemaat yapılarının uyguladıkları eski bir taktiktir. Böylece kendilerine bağış yapmak isteyen vatandaşları, "Cemaatin başına bir iş gelirse, mesela cemaat hukuki takibata uğrarsa devlet cemaatin mal varlığına el koyabilir" diyerek bağışa ikna ediyorlar. Bu tür sözde mülkiyetin gerçek mülkiyete dönüşmesini önleyecek hiçbir hukuki engel yoktur. Nitekim bu yolla cemaatin mallarının üstüne oturanlar olmuştur.

Karar'ın anılan haberine göre, söz konusu tarikatın gruplarından biri adına adliye önünde yapılan basın açıklamasında, "Yüksek bedellerle yapılan hisse satışları"nın, cemaatin resmi kayıtlarına "çok düşük bedelle kaydedildiği", bu yolla hak sahiplerinin "yüz milyonlarca liralık zarar"a uğratıldığı ve ayrıca "kamu zararı"na sebep olunduğu iddia ediliyor.

Basın açıklamasında şunlar da var: "Yargı mercilerine yapılan müracaatlarla ilgili hiçbir mesafe alınamamıştır. Hak sahiplerini mağdur eden çok ciddi yolsuzluk ve usulsüzlükler olmasına rağmen gerekli incelemeler yapılmamıştır.