"Sade yaşama bir onurdur"

Ülkemizde kendilerini şatafatlı-debdebeli bir hayat yaşama anaforuna kaptıranların son yıllarda hızla çoğalması ülkemiz ve toplumumuz için kaygı vericidir. Özellikle halkımızın dindar bilinen kesimlerinden bazılarının, İslam ile uzlaştırılması asla mümkün olmayan böyle bir lüks hayat tarzını benimsemeleri, hatta bunu gösterişe dönüştürmeleri ve gitgide normalleştirmeleri hem dinimize göre birçok yönden günah ve haram hem de ekonomik ve toplumsal hayatımız adına korkutucudur.

Oysa İslam'ın ahlâkî yönden ideal hayat tarzı, eskilerin çoğunlukla "zühd" kavramıyla ifade ettikleri 'sade yaşama'dır. Hz. Peygamber ve Sahâbenin önde gelenleri, zenginiyle fakiriyle böyle yaşamışlardır. Çağımız Batı toplumlarında da sayıları ve etkileri giderek artan bazı sivil toplum kuruluşları, "daha az daha çoktur", "az tüketim, çok huzur" gibi sloganlarla, "minimalizm" dedikleri böyle bir 'sade hayat'a toplumlarını özendiriyorlar. Milli gelirleri bizden kat kat fazla olan Batı ülkelerinde, başta devleti yönetenler olmak üzere, her ekonomik seviyedeki bireyler, aileler, resmi ve sivil kurumlar ölçülü harcamayı kültür haline getirmişlerdir.

Bildiğim kadarıyla, yer altı ve yer üstü servetleri itibariyle bizim ülkemizden daha zengin olmayan Batı ülkelerinin tamamı ekonomik yönden bize göre daha çok gelişmiş bulunuyor. Bu gelişmenin temelindeki etkenlerin en önemlilerinden birinin de bilinçli tüketim, daha genel ifadesiyle sade yaşama olduğunda kuşku yoktur.

Kendim ne kadar başarabiliyorum, bilemem ama sade yaşayanları seviyorum, onlara saygı duyuyorum. Hadis olarak da rivayet edilen hikmet dolu bir sözde denildiği gibi sade yaşama bir onurdur. Özellikle hem kendilerini dindar olarak tanıtıp hem de işgal ettikleri mevki ve makamları kendilerini ve çevrelerini zengin edip, şatafatlı bir hayat yaşatmak için kullananların, bu dünya-perestlikleriyle inandıklarını ve yaşadıklarını söyledikleri İslam'ı nasıl bağdaştırdıklarına şaşıyorum. Gerçek şu ki, böyleleri derin bir çelişki (nifak) içinedirler.

Basından hatırlayanınız vardır: Fert başına milli geliri Türkiye'nin yedi katından fazla olan Danimarka'nın eski Başbakanı Lars Lkke Rasmussen, 2019'da dört yıllık görev süresini tamamladığında Başbakanlık binasından omzunda sırt çantasıyla yürüyerek uzaklaşmıştı. Bizim medyamız da bunu "Devir-teslim töreni sonrası başbakanlık binasından makam aracı ve korumaları olmadan, sırt çantasıyla yürüyerek ayrıldı" başlığıyla imrenerek haberleştirmişti.

Evet, ahlaklı ve erdemli bir insan için "sade yaşama bir onurdur."

Avrupa Birliği'nde asgari ücretle çalışanların genel çalışanlara oranı ortalama 9'muş. Türkiye'de ise 37 ile 60 arasında değişik oranlar veriliyor. Anlaşılan o ki, bizde çalışanların yarısı asgari ücretli.

Bunun anlamı şudur: Çalıştırdıkları yüzlerce, binlerce insana düşük ücret vererek onların sofrasından çaldıklarıyla servetlerine servet katan epeyce zenginimiz var. Bunların dindarları denildiği gibi- "abdestli kapitalistler", dindar olmayanları da "abdestsiz kapitalistler"dir. Aralarında, abdestli-umreli olmak veya olmamak dışında, dindarlığın özü ve cevheri olan