Yeni senenin hepimiz için, ülkemiz, İslam âlemi ve insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Geçen haftaki yazım üzerine, takdir ve katkı mahiyetinde birçok yorum ve ufuk açıcı tartışmalar yapıldı. Bazı eleştirel yorumlar da gördüm. Edepli bir üslûpla eleştirenler dâhil, herkese teşekkür ediyorum.
Önce bir konuya açıklık getirmem gerekiyor: Bazı okurların, geçen haftaki yazımdan benim Gazâlî karşıtı olduğum sonucunu çıkardıklarını gördüm. Fakat bu doğru değil. Gazâlî ile ilgilenmem 47 yıl önceki tez çalışmamla başladı ve o günden bugüne hep devam etti. Bilgilerime göre Gazâlî Müslüman dünyanın en orijinal düşünürü. Filozoflara yönelttiği birçok eleştirisinde de haklı. Gazâlî'nin filozofları eleştirdiği metafizik-ilâhiyat konularında modern felsefe Gazâlî'nin çizgisindedir. O, bilim düşmanı hiç değil. Tersine, Tehâfütü'l-felâsife (filozofların tutarsızlığı) adlı eserinin önsözünde dini savunma adına aklî ve deneysel bilimlere karşı çıkmanın "dine karşı bir cinayet" olduğunu yazdı.
Bütün bunlar doğrudur. Fakat kanaatimce doğru olan başka bir şey daha var ki, o da Gazâlî'nin teolojik sebeplerle bilimin dayanağı olan sebep-sonuç arasındaki zorunluluk ilişkisini reddetmesi ve -daha kötüsü- filozofların, bazı görüşleri yüzünden kâfir olduklarını ilan etmesidir. Onun bu iki tutumu, rakipsiz saygınlığından dolayı, Müslüman dünyada halen devam eden sorunların en etkili sebeplerinden olmuştur. Aslında bunun da esas sebebi, hatta diyebilirim ki, Müslümanların -ve belki de dünyanın- en büyük talihsizliklerinden biri, Batı dünyasının hâlâ minnettar olduğu Endülüslü (İspanya) İbn Rüşd'ün yaptığı gibi Gazâlî'yi eleştirenlerin Doğu Müslüman coğrafyasında yetişmemiş olmasıdır.
Bağdat merkezli Abbâsî coğrafyasının hâkim mezhebi olan Şâfiîlik etkisiyle felsefe karşıtlığı, kendisi de Şâfiî mezhebinden olan Gazâlî'den önce de vardı. Mesela Taberî, Târîu'r-Rusül ve'l-Mulûk adlı kitabında (Beyrut 1967, X, 28), (yazarın hayatta olduğu) 885 yılında resmî makamların Bağdat'taki bütün yazı uzmanlarına, felsefe kitaplarını kopya etmeyeceklerine dair yemin ettirdiğini yazar. Aynı dönemde kurulup hızla gelişen Eş'arî kelamcıları da felsefe ve zorunluluk karşıtı olarak bilinirler. Buna rağmen bu dönem ve sonrasında Fârâbî, İbn Sînâ gibi çok sayıda düşünür yetişti. Ama Hz. Peygamber'den sonra en etkili Müslüman kabul edilen Gazâlî'nin 1095'te yazdığı Tehâfütü'l-felâsife'de filozofları tekfir etmesi, ulema ve halk nezdinde felsefeye karşı bitmeyen bir karşıtlık doğurdu.
Bir önceki yazımın esas konusu olan zihniyet sorunumuzun önemli olduğunda ısrar ediyorum. Âdil ve hakkaniyetli düşünenler için sebebi açık: Son örneğini Suriye'deki BAAS zulümlerinin kalıntılarından gördüğümüz önümüzdeki gerçek, geçmişi asırlara varan, insanı önemsizleştiren bir eğitimin ürettiği zihniyetin sonuncudur. Hamaset edebiyatıyla üzeri kapatılamayacak kadar açık olan bu gerçek, özetle, günümüzde Müslüman dünyanın gerek maddi alanlarda gerekse insan onuru ve hakları gibi ahlâkî ve hukuki alanlardaki geri kalmışlığıdır.