İslam dünyasında üretimin önündeki engel 'hırs' algısı

RAMAZAN YAZILARITasavvuf kitaplarında 'hırs' terimi 'zühd' ve 'kanaat'in zıddı olarak kullanılmış, bir şeyi ihtirasla istemenin boşuna olduğu savunulmuştur. İbn Miskeveyh ve Râgıb el-Isfahânî gibi bilginler ise zühd kavramını 'dünya işlerini terk etmek' şeklinde anlayan sufi eğilimi tenkit ederek bunun ekonomik çöküntüye yol açacağını belirtmişlerdir. Müslüman toplumlarda tasavvuf erbabının zühd ve kanaat erdemlerini tüketimde değil de üretimde görmeleri, İslam dünyasının üretime dayalı gelişmesinin önünde sürekli bir engel oluşturmuştur. Bir dostum anlatmıştı: Merhum hocamız Prof. Ali Özek, kurduğu üniversitenin işleriyle ilgilenmek üzere sık sık Kazakistan'a giderdi. Bir keresinde arkadaşımla sohbet ederken, "Bildiğin gibi bizim kültürümüzde hırs kötülenmiştir. Ben oralara gidip de insanların ne kadar tembelleştiğini görünce hırsı kötülemekle büyük bir yanlış yaptığımızı anladım" demiş. Kur'ân-ı Kerîm'de 'hırs' kelimesi geçmez. Bir ayette (Tevbe 928) Hz. Peygamber'in, ümmetine olan sevgisi ve düşkünlüğü 'harîs' kelimesiyle ifade edilmiştir. İki ayette de (Yusuf 12103; Nahl 1637) (Yusuf 12103; Nahl 1637) Resûl-i Ekrem'in insanların iman etmeleri ve hidayete ermeleri hususundaki şiddetli arzusu için yine aynı kökten kelimeler kullanılmıştır. Bu kullanımlar, 'hırs'ın iyisinin de olduğunu gösterir. Benzer kullanımlar hadislerde daha çok geçer.Hocamızın dediği gibi eski ulemamızın büyük çoğunlu hırsı kötülemişler. Özellikle tasavvuf kitaplarında 'hırs' terimi 'zühd' ve 'kanaat'in zıddı olarak kullanılmış; dinî, ahlâkî, hatta psikolojik zararlarından bahsedilmiştir. Ayrıca, kaderci bir yaklaşımla, bir şeyi ihtirasla istemenin boşuna olduğu, bunun ilâhî takdiri etkilemeyeceği savunulmuştur.Bu tutum diğer bazı âlimlerde de görülür. 511. yüzyılın meşhur Endülüslü zâhirî âlimi İbn Hazm, çok beğendiğim, Ahlâk ve Davranış Tarzları başlığıyla dilimize çevirdiğim (T. Diyanet Vakfı) eserinde 'hırs'ı özetle 'nefiste yerleşmiş olan tamahkârlığın dışa yansıması' diye tanımlar ve bundan 'onursuzluk (züll), hırsızlık, gasp, zina, öldürme, tutku, fakirlik korkusu' gibi erdemsizliklerin doğduğunu söyler (s. 173). Fahreddin er-Râzî, 'mal tutkusu' (hubbü'l-mâl) zaafının, hırs ve cimriliğin birleşmesinden meydana geldiğini belirtir (en-Nefs ve'r-rûh, s. 113 vd.). Mısırlı dilci ve fıkıhçı Feyyûmî de el-Misbâhu'l-münîr adlı terimler sözlüğünde ('Hırs' mad.) bu kavramı 'mezmum (yerilmiş, kötülenmiş) istek' diye açıklar. Bilhassa tasavvuf kitaplarından olumsuz örnekler çoğaltılabilir. Sadece Gazâlî'den bir cümleyi özetleyelim: "Kanaati şeref, hırsı zillet bilmek gerekir" (İhyâ çev. M. Çağrıcı, III, 242).Fakat TDV İslam Ansiklopedisi'nin 'hırs' maddesinin yazım hazırlıklarını yaparken gördüm ki, rahmetli Ali Özek hocamız gibi, 'hırs' hakkında olumlu düşünen ve yazan âlimler de olmuştur. Meselâ İbn Hibbân el-Büstî (ö. 354965) Ravzatü'l-ukalâ ve nüzhetü'l-fudalâ adlı değerli ahlak kitabında hırsı değil, hırsına esir olmayı yerer; "Zenginlerin en zengini hırsına esir olmayandır" der. Onun, elde edilmesi mümkün olan şeyler için çalışmayı 'övgüye değer hırs' diye nitelemesi