Dindarlığın yanlışı - doğrusu

15 yıl önce bir gazetede yayımlanan mülâkatımda "İslam dünyası rasyonel düşünen insan yetiştirdiği andan itibaren eğrinin ucu yukarı doğru çıkacaktır. İslam dünyasında Türkiye'nin ileri fırlamasının sebebi budur. Türkiye yüz yıllık entelektüel çatışmasında inanılmaz kazanımlar da elde etti. Ve bugün Türkiye için çizginin ucu yukarı doğru tırmanıyor" demiştim. O zaman bu doğruydu. Fakat aşırı iyimserliğim tutmuş olacak ki şöyle devam etmişim: "Bunu geri döndüremezsiniz. Türkiye geri dönülmez biçimde doğru süreci yakaladı…"

Bu lafları ettiğim 2010 yılında ülkemizde tüketici enflasyonu (TÜFE) %6,4'tü. Şimdiki gibi herkes siyasetle yatıp siyasetle kalkmıyordu. O zamanlar ülkemizde yaşayanlar arasında geçim derdine düşenler de, kesesini-kasanını doldurma uğruna her yolu mubah görenler de şimdiki kadar fazla değildi.

15 yılda ne çok şey değişti!

Yine de benim konumumda olanların doğru bildiğini söylemek, yazmak gibi bir sorumlulukları var.
Günümüz Müslümanlarının çoğu, imanın şartları dediğimiz inanç ilkelerini kabul eden, ibadetlerini de iyi kötü yerine getiren herkesi dindar sayıyor. Şahsen bunun doğru ama eksik bir dindarlık tanımı olduğunu düşünüyorum. Çünkü Hz. Peygamber, şimdi bizim inançla ve ibadetle ilgisi yok zannettiğiz birçok tutumu da dindarlık içinde görüyordu. Mesela toplumsal ilişkileri daha zarif, daha içten ve dürüst olan insanları daha dindar görüyor; daha kaba saba, daha hoyrat veya sahte davranışlı insanları dindarlık yönünden eksik buluyordu.

Dolayısıyla orada daha kapsamlı bir dindarlık vardır. 'Ben buna "dinamik dindarlık" diyorum. Dinamik dindarlıktan, Müslüman insanın edilgen ya da nesne değil özne olmasını sağlayan bir dindarlığı kastediyorum; toplumsal hayatta insan ilişkileri gelişip çeşitlendikçe değer üreten bir dindarlığı; üretim, ticaret, sanat gibi alanlarda bizi düzgün ve dürüst yapan, insanlara ve çevreye yararlı olma yönünde bizi geliştiren ve zenginleştiren bir dindarlığı anlıyorum.

Hz. Peygamber'in dindarlığında -bunların yanında- akıllı olma, tedbir alma ve rasyonel düşünüp davranma da vardır. Hz. Peygamber takdir ettiği birine, "Sen teenni ve hilim sahibi bir insansın" diyordu. Teenni ve hilim öfkeye kapılmamak, duygusal tepki vermemektir; akıllı davranmak, olayları soğukkanlı bir biçimde değerlendirmek ve en rasyonel, sonucu en hayırlı olan neyse ona göre bir davranış ortaya koymaktır. Dinamik dindarlık, Müslümanın kendi inançları ve ahlâkî ölçüleri çerçevesinde durumu kendisi, çevresi ve insanlık için en yararlı bir şekilde değerlendirmesidir; başka bir deyişle, ilkelerinden vazgeçmeden zamanın ruhuna göre hareket etme yeteneğini geliştirmesidir.
Aslında Müslüman toplumlar Kur'an'ın ve Peygamber'in rehberliğinde keşfettikleri bu kapsamlı dindarlığı İslam tarihinin altın çağında asırlarca yaşamışlardır. Düşünebiliyor musunuz Temel kültürü kabilecilik ve ümmîlik (okumaz-yazmazlık) olan Arap toplumu bir asır sonra cihan devletine ve felsefe toplumuna doğru yürüyor. Bunu sağlayan şey Peygamber'in onlara verdiği dinamik dindarlık ruhudur.