Bayramınız mübarek olsun!

Yüce Mevla'dan ülkemize ve âlem-i İslam'a hayırlı bayramlar, huzur ve barış diliyorum.

Çok şükür, bir Ramazan'ı daha ihya edip bayrama kavuştuk. Ama herkes Ramazanın güzelliğini tadamadı. Ülkemizde depremzedelerin acıları hâlâ taze ve sıkıntıları sürüyor. Maden faciasında, yangınlarda ve terörde yine canlarımız gitti. Cümlesinin mekânları cennet olsun. Gazze'de, Doğu Türkistan'da ve dünyanın başka yerlerinde Müslümanlar büyük sıkıntılar, acılar yaşıyorlar. Müslüman dünya, asırlarca Allah'ın verdiği aklı, bilgi ve bilimi kullanmadığı için şu anda benim yaptığım gibi- sadece dua edebiliyor. "Allah insanlara zerrece kötülük etmez; fakat insanlar kendilerine kötülük ediyorlar" (Yunus suresi 1044).

Zararın neresinden dönülürse kâr Biz müminler Yüce Allah'ın merhamet ve inayetine inanır, güveniriz; ama milletimizin ve İslam ümmetinin acısız bayramlara kavuşması için şartlarımız ve imkânlarımız elverdiği ölçüde çalışacağız da. Dindarlığımız bize tembellik değil, enerji vermelidir.

Bayram toplum olarak birbirimizle kucaklaşmak demektir. Özellikle siyasal, mezhepsel ve ideolojik parçalanmışlık birçok dinî, ahlâkî, kültürel, hatta maddi değerlerimizi alıp götürüyor; bağlarımız çözülüyor, bayram geleneğimiz ve yaşayışımız örseleniyor. Bu topraklarda Müslümanlarla gayrimüslimler arasında bile Ramazanlarda, bayramlarda ortak duygular yaşanırdı. Şimdiki durum toplumumuzun genleriyle uyuşmuyor. Bu toplumsal illeti önlemekten öncelikle sorumlu olanlar siyasiler, okumuşlar, özellikle din âlimleri ve din hizmetlileridir.

Altı-üstü rutin bir yerel seçimin öncesinde bazı siyaset ve devlet adamlarımızın, TV kanallarında ve gazete yazılarında onları destekleyen "okumuşlar"ın, seçimi neredeyle bir kurtuluş savaşı haline getirdiklerini gördük. Bazılarının birbirlerine karşı kullandıkları dışlayıcı, kamplaştırıcı ve hakaretçi dil ne ahlâkî ne de İslâmî idi. Hele kendilerine "âlimler" diyen kimi kişilerin ve birliklerin, dinimizi kullanarak siyaset tellallığı yapmaları utanç vericiydi. Bu yaptıkları, onlardan daha ârif olan toplumun vicdanında mahkûm edildi. Dürüst din âlimleri böyle ayrıştırıcı bir siyasi dil kullanarak bu tehlikeli gidişin sebebi olmaktan kesinlikle kaçınırlar; toplumsal barışa öncülük ederler.

Nitekim aziz Peygamberimiz ve onun tebliğ ettiği bu yüce din, yüzyıllarca birbirinin kanını içen kabileleri kısa zamanda birbirine kardeş yapmayı başarmıştı. Peygamberimiz, yaşadığı toplumda savaşları üreten psikolojik ve çıkarcı ayrışmalardan acı duyuyor; bu ortamda gelen ayetlerde de ihtilafları bitirmenin dinî, ahlâkî ve psikolojik altyapısı hazırlanıyordu. Bu barışçı toplumsal ilişki düzeninin sonraki zamanlarda sürdürülememesi, İslam'ın değil, Müslümanların kusurudur.

Daha önce de yazmıştım; İslâmiyet sadece Allah'ın birliğini tanıma anlamında değil, aynı zamanda toplumsal birlik ve barış anlamında da 'tevhid dini'