Yedi Güzel Adam'ın sekizincisiydi Nihat Armağan
MUSTAFA ARMAĞAN
29 Kasım 2015 tarihinde Nuri Pakdil ile Maraş Kitap Fuarında konuşurken söz amcam Nihat Armağan'dan açıldığında "Ooo Nihat bizim Nasreddin Hocamızdı" diye gülmüştü. Zekâya takla attıran esprileri ve özgüven dozu yüksek diyalektiğiyle temayüz etmişti.
Pek az yazdığı halde Yedi Güzel Adam'ın hepsiyle yakın dosttu. Akif İnan'la liseden arkadaştı. Rasim Özdenören onun menkıbelerini anlatmaya doyamazdı. 1982 yılında Sezai Karakoç ile ilk tanıştığımızda, ayrılırken "Nihat'a söyle, çiğköfte yapmaya bekliyorum" diye şifreli bir mesaj göndermişti.
Allah cümlesine rahmet eylesin. Hakikaten güzel insanlardı. Lakin o güzel insanların çevresinde onlar kadar tanınmamış bir başka güzel insanlar halkası vardı ki, bundan 20 yıl önce, 2005 yılının 16 Ocak'ında Rahmet-i Rahman'a uğurladığımız amcam Nihat Armağan bu halkadandı.
Size onu vefatından hemen sonra keleme aldığım ama bir yerde neşretmediğim şu satırlarla tanıtmaya gayret edeceğim.
Urfa 1935 - Bursa 2005.
Bir devir, bir teslim
Cumhuriyetin on ikinci yılında doğmuştu; Harf İnkılabı yapıldığında ise yedi yaşındaydı.
Şimdi Cumhuriyet 102, Harf İnkılabı ise 97 yaşında.
Vefat ettiğinde 71 yaşının içindeydi. Yılları yaşlandırmıştı ama aynı yıllar, onun ahlâkî salabet duvarını bir türü rutubete büründürememişti.
Akıntıya asla teslim olmadı. Dostlarını kırma pahasına inandığı doğruları söylemekte ısrar etti. Üstelik prensipleri uğruna tek başına da kalsa direnilebileceğini hepimize o öğretti.
Mehmed Akif'in samimiyetini, Necip Fazıl'ın celadetini, Bediüzzaman'ın salabetini, kavrayış ve nüktedanlığında Sezai Karakoç'u, prensip adamlığındaysa Nuri Pakdil'i hatırlatırdı. En kadim arkadaşlarından biri Kudüs şairi Mehmet Akif İnan'dı diyelim de anlayın gerisini
Haksızlıklara karşı tükenmeyen bir reaksiyonu ve Hakkı tutup kaldırmada bitimsiz bir enerjisi vardı. Sözü dosdoğru söyleyen, tam inanmış bir adamdı velhasıl.
Para, pul, şöhret, mevki ve makam onun nazarında hiçbir zaman kıymet-i harbiyesi olan metalar olmadı, olamadı. İndinde değerli olan tek şey, Allah'ın rızası ve sevgili Peygamberinin yoluydu çünkü. Hakikat aşkı bunlardan besleniyordu.
İnanışındaki bu salabet ve tavizsizlik yüzünden başka fikirlerle en sert nidalarla hesaplaşmaktan hiç mi hiç çekinmedi.
Her türlü fikre ve ideolojiye ait kitabı görebilirdiniz onun Aydınlar Han'daki odasında bulunan üzeri kalın bir camla kaplı ve altında paralar bulunan çelik masasında.
Okur, düşünür, tartışır ve daima yeni fikirlere açık tutardı zihninin pas tutmasına izin vermediği pencerelerini.
Pergelin bir ayağını sağlam bastığı için yere, öbür ucu hürendiş bir ruhla kat ederdi engin fikir coğrafyasını.
Kurduğu yayınevinin ismini Fikir Yayınları koyması da onun tefekküre meclûbiyetinin doğrudan bir tezahürüydü.
Bu tavrını bir entelektüel miras olarak yeğeni olan bu fakire de küçüklüğünden itibaren aktarmayı, hatta aşılamayı iyi ki ihmal etmemiştir.

131