Kartalkaya faciaları bir daha nasıl yaşanmaz

Kartalkaya faciaları bir daha nasıl yaşanmaz

Mustafa Armağan

Kar tatili, karne tatili derken Bolu, Kartalkaya'da yaşanan facia şimdilik 76 cana mal oldu. Allah ölenlere rahmet, yaralılara şifa ihsan eylesin.

Tatilde geceliğinin 30 bin lira olduğu söylenen otelde kalan ve kayak yapma özlemiyle bir dağ tepesinde kara basmayı tercih edenlerin böyle bir akıbete duçar olmaları kader planındaki kısım hariç kabul edilemez elbette.

Belediye sorumlu ise belediye, bakanlık sorumlu ise bakanlık hesap vermeli. Hani çığ düşer, hayatını kaybeder insanlar, anlarız, lakin beşeri tedbirle engellenebilecek tehlikeler için aynısını söyleyemeyiz. Burada önlenebileceği halde önlenmemiş bir şiddet söz konusu.

Tabii her deprem, sel, yangın felaketinden sonra koro halinde bağırıyoruz:

- Nerede bu devlet

Ve felaketin sıcaklığı üzerinden tüterken 'denetim yapılmalı, işin şakası yok, insan hayatı bu kadar ucuz mu' diye feryada koyuluyoruz ama bir süre sonra unutuyoruz meselenin vahametini. Sonra bir daha yaşanıyor aynı döngü, bir daha...

Neden ikide bir bu kısır döngünün çatalına takılıyoruz İnsan yaşadıklarından ders çıkaran varlıksa aynı tuzağa defalarca düşmek mantıksız.

Şark insanı vurdumduymazdır, balık hafızalıdır, çabuk affeder gibi çerden çöpten bahanelere sığınmak aydınlarımız arasında yaygın. Ancak bunlar topu taca atmaktan başka bir işe yaramıyor. Ve temeldeki mesele olduğu gibi duruyor.

Nedir o mesele Fakirin cevabı şu:

Türkiye benzeri ülkelerde bir "pazarlık" düzeni geçerli.

Güçlü devlet diyoruz ama bizim devletimiz ABD ve Avrupa ülkelerinde gördüğümüz manada "güçlü" değil. Kaba bir gücü var ama burada kastedilen güç astığı astık, kestiği kestik türünden değil. Popülizm yapmadan kararlı bir şekilde sosyal hayatın temel kurallarını uygulatabilme gücünden bahsediyorum.

Mesela ABD'de 1900 yılına kadar balık avlamak veya bahçende soğan domates yetiştirmek için devletten izin almanız gerekiyordu; evinde tadilat yaptırmak için de.

Bizde gecekonduları bırakın, gökdelenlerin kaçak yapıldığı olayları Taksim'deki Süzer Plaza örneğinde yaşadık.

Devletin kaçak katları, hatta kaçak binaları affetme yetkisi olamaz mesela. Sonra trafik canavarları... İyi tanıdığınız bir yönetmenin oğlu gece yarısı sarhoşken gitti iki polisi ezdi. Şimdi dışarıda.

Yine pandemi döneminde bir senarist sarhoşken kullandığı arabasıyla dört kişilik bir aileyi yok etti, bir iki yıl yatıp çıktı, şimdi aramızda.

Bu nasıl adalet

Dört insanın canına kıyıyor ama dört yıl hapis yatmıyorsun, buna karşılık hakaret suçu işlesen kaç yıl hapis cezası alıyorsun.

Adamını bulan, işini uyduran yatmayabiliyorsa, kimse kusura bakmasın ama Kartalkaya gibi facialar daha çok yaşanır bu ülkede.

İşte toplumla pazarlık eden devletin -istediği kadar silahı, tekniği şusu busu güçlü olsun- güçlü olmadığını söylememin sebebi bu. Güçlü değil, çünkü otoritesinin delikleri çok geniş.