İmamsızlıktan 'köpekler gibi gömülen' halka zulmünü CHP böyle itiraf etmişti

İmamsızlıktan 'köpekler gibi gömülen' halka zulmünü CHP böyle itiraf etmişti

MUSTAFA ARMAĞAN

Çok partili demokrasiye geçildikten sonraki ilk CHP kurultayı olması bakımından önemliydi. Artık astığım astık, kestiğim kestik devri geçmişti. "Oy" diye bir gerçeğin nihayet farkına varmıştı 27 yaşındaki parti.

Vatandaşı insan yerine koymaya başlasa iyi olacaktı. Her ne kadar kendileri millete çok büyük hizmetler(!) yaptıklarına inanıyor olsa da, sahada bu iddianın karşılığı görünmüyordu.

Millet akın akın Demokrat Parti'ye gidiyor, taleplerini Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes ile arkadaşlarına anlatmaya çalışıyordu. Karnı açtı halkın, ekmek hala karneyle veriliyordu ve şeker de kıttı, yağ da.

Bunlara rağmen halkın bir talebi vardı ki hepsinin önünde geliyordu: Şahıslarına yapılan haksızlıkları yine de affeden milletimiz dinine yapılanları affetmiyordu. Camiler satılmış ot deposu yapılmış, Kur'an öğretmek yasaklanmış ve bıçağın kemiğe dayandığı nokta da ezan-ı Muhammedî Türkçeye çevrilmişti. İşte bunları içine sindiremiyordu.

Çeyrek asır boyunca dine ve dindarlara kök söktüren tek parti yönetiminin yelkenleri suya inmeye başlamıştı. (1950 yılında ilk Yüksek Seçim Kurulu' teminatındaki 14 Mayıs seçimini kaybedince halka nankörler diye bağıranlar dahi olmuştu.)

İşte Cumhuriyet Halk Partisi'nin 7. Kurultayı 17 Kasım-4 Aralık 1947 günlerinde bu atmosferde yapılmıştı. Bir zamanlar burunlarından kıl aldırmayan devletlular şimdi "ne yaparız da halka yeniden kredi açtırırız" derdindeydi. Ama bu sefer işleri zordu. Halk uyanmış ve ayılmıştı. Eleştirileri de sertti. Bunlar kurultaya kadar yansıyacaktı.

Size bir fikir vermesi için aktaracağım Kurultay tutanaklarında dile getirilen bu ilk eleştirileri.

Rahmi Erdem adlı milletvekili şöyle bir özeleştiri yapmıştı:

"Size bir acı olaydan bahsetmek istiyorum: Bir köye gittiğim zaman orada topladığım arkadaşların bize söylediği şu oldu: Şimdiye kadar ne yaptınız, bizim hangi dileklerimizi yerine getirdiniz ki, size şikâyetlerimizi söyleyelim."

Bu daha başlangıçtı. Hamdullah Suphi Tanrıöver kürsüye gelmiş ve şunları söylemişti:

"Bir gün Atatürk BMM'de 'Köylü milletin efendisidir' demişti. Sekiz gün sonra bir köyden mektup geldi. Paşam, siz köylüye efendimizdir dediniz, biz köyde bu muameleyi göremiyoruz (diyordu)."

Eleştiriler yağmur gibi yağıyordu. Mesela Mehmet Ali Turan "Şehir ve kasabalardaki okullar parasızdır, fakat bu lütuf köylülere neden tatbik edilmiyor Niçin köylülerden para alınıyor" diyerek köylülere bir de şehirlilere yüklenmeyen eğitimin finansmanı yükünden şikâyet etmişti.

Yakup Güler "İrtikap (rüşvet), iltimas (adam kayırma), ihtikar (karaborsa) almış yürümüştür" diyerek idaredeki çürümeye işaret etmişti.