Gazze'de İngilizleri 2 defa yendiğimiz neden unutturuldu
Mustafa Armağan
Filistin'le ne işimiz var Gazze'den bana ne Hem biz Arap mıyız
Benzeri sözleri ki siz de duymuşsunuzdur.
Bu milletin evlatlarının böyle laflar etmeye başlaması bırakın Müslümanlığı, insan olma vasfını dahi kaybetmeye başladığını göstermektedir.
Elin Norveçlisi, Japonu, İspanyolu, Güney Afrikalısı, İrlandalısı… bile bir şeyler yapmak için çırpınırken asırlarca Araplarla kardeşçe yaşamış bir milletin torunlarının bu umursamaz tavrı eğitim ve kültür politikalarımızda büyük hatalar yaptığımızı gösterir.
Oysa Gazze de bizimdi Filistin de. İmparatorluk ufukları daralmış, gökkubesi küçülmüş bir ülkenin çocuklarına bir de düşmanlık aşılanırsa olacağı budur.
Bu gidişatı düzeltmek için tarihe tekrar Osmanlı gözüyle bakmanın faydalı olduğuna inanıyorum.
Çanakkale zaferi, sadece Osmanlı ordusunun moralini düzeltmekle kalmamış, yedi düvelin mağlup edilebileceği inanç ve ümidini de aşılamış, 1915 sonlarında Selman-ı Pak meydan savaşında Sakallı Nureddin Paşa bir İngiliz ordusunu mağlup etmiş, dahası, Kutu'l-Amare'de kuşatılmış bulunan General Townshend'in ordusu 1916 Nisan'ı sonlarında topuyla tüfeğiyle Halil Paşa tarafından esir alınmıştı.
Böylece İngilizleri Çanakkale'den sonra bu defa bir meydan savaşında yenebildiğimizi göstermiştik. Zaten Osmanlı topraklarının paylaşılmasını öngören gizli Sykes-Picot antlaşmasının hemen ertesi ay devreye sokulması Türk kuvvetlerinin bileğini savaş meydanlarında bükemeyenlerin işi kalleşlikle halle çalıştıklarını gösteriyordu. Bir başka deyişle İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan (yalnız ertesi yıl devrim olunca Rusya denklemden düşecektir) gizli bir anlaşma olan Sykes-Picot, Kutu'l-Amare yenilgisinin ardından devreye sokulan bir kalleşlik belgesidir.
1917'ye geliyoruz.
Mart ayında Irak cephesinde Bağdat'ı düşüren İngilizlere karşı kısa bir süre sonra Gazze cephesinde bir zafer kazanıyoruz ki, bunu ertesi ay ikinci Gazze galibiyeti izleyecektir. Yani Osmanlı ordusu, Edward Erikson'un dediği gibi hâlâ çok iyi koordine oluyor, modern savaş taktiklerini başarıyla uygulayabiliyor ve en önemlisi emir-komuta zinciri çözülmüyordu.
Ta ki 107 yıl önce, 1918'in 19 Eylül'ünde gelen Nablus hezimetimize kadar savaş meydanlarında "Biz buradayız" demeye devam etmiştik.
Gazze'deki katliam yeni bir evresine girerken ortak tarihimizdeki birinci ve ikinci Gazze muharebelerini hatırlamaya çalışalım.
Bizi Çanakkale'de gördüler
Falih Rıfkı Atay'ın Zeytin Dağı adlı kitabı bize Gazze muharebelerinden bir görgü şahidinin günlüğü vesilesiyle bahseder.
Karadan saldıran İngilizlerin denizden gemilerle zavallı Gazze'yi bombaladıklarını ve şehre ağır zararlar verdiklerini anlattıktan sonra bize müthiş bir direniş sergileyen bir alaydan bahseder. Falih Rıfkı'ya göre bu alay, kendinden en az dört beş defa üstün kuvvetlerle karşı Gazze'yi kurtarmıştır.
İngiliz gemi ve toplarından yağan kesintisiz gülle ve demir yağmuru altında insanı deli eden Gazze muharebelerinden Kudüs'e dönen yaralıları ziyaret eden bir arkadaşı askerlerimizden birine demiş ki:
Nasıl, yine gelirler mi
Askerimiz kendinden gayet emin bir edayla cevap vermiş:
Gelemezler efendi… (Çünkü) Bizim alayı gördüler.
Asker bu sözüyle Çanakkale'de düşmanı püskürmüş olan alayının Gazze'de de İngilizlere dünyayı nasıl dar ettiğini kasdetmiştir.
Mehmetçiğin morali o kadar yükselmiştir ki, İngilizlerin boşalttıkları bir sipere giren askerimizin ganimet olarak aldığı yemeğin tadını beğenmeyip "Yahu bunlar da kötülemiş. Çanakkale'deki yemekleri daha lezzetliydi" demesi bile Mehmed Akif'in, Asım'ın Nesli için söylediği "Yüz göz olmuş bu çocuklar ölümün şahsiyle" mısraını hatırlatır.
2. Gazze muharebesinden de bir olay aktaran Falih Rıfkı, Şeyh Ali Mantar'ın mezarının bulunduğu Mantar Tepe'den düşmanı gözetleyen tarassudcularımız ile neferlerimizin kahramanlıklarından bahsettikten sonra şu bilmediğimiz hakikati fısıldar tarihin kulaklarına: "Onlar Gazze günlerinin hakikaten en büyük kahramanlarıdırlar."