Cumhuriyet gazetesinin kurucusu meğer bir zamanlar cihatçıymış!
Mustafa Armağan
Her şey oldu. Bir tek kendisi olamadı.
Yunus Nadi'den bahsediyorum. 1945 yılında Milli Şef'e büyük hayal kırıklıkları içinde bir daha dönmeye fırsat bulamadan hayata veda eden Yunus Nadi Abalıoğlu'ndan bahsediyorum; şu pek laik ve de Kemalist takılan ama o da renkten renge girmiş olan 'renksiz' gazetenin kurucusu ve ilk sahibinden.
Cumhuriyet gazetesinden bahsettiğimi anlamışsınızdır.
Hani şu İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Faşist ve Nazi taraftarı olduğu ayyuka çıkan gazete. (Yunus Nadi'nin adı gazeteciler arasında bu yüzden "Yunus Nazi"ye çıkmıştır.)
Bakmayın siz 1960'ların ortasından itibaren Solcu ve anti-Amerikacı takılmasına, komünizmin en popüler ismi Nazım Hikmet'e en ağır hakaretler sağcılardan önce Cumhuriyet'ten gelmiş, hatta Sovyetler Birliği'ne kaçtıktan sonraki ilk fotoğrafını "doya doya tükürün" diye yayınladığını yazacak kadar da alçalmıştı. Düşünün, bu gazetede şimdi Nazım yere göğe konulamıyor ama hiçbir pişmanlık belirtisi yok.
Onlar daima haklı çünkü. İmtiyazlı bir kitle 1924'ten itibaren basını ağ gibi sarmıştır.
İttihad ve Terakki'nin Cağaloğlu'ndaki eski genel merkez binası olan Kırmızı Konak'a bir şekilde konmuş, Cumhuriyet gazetesini bu konakta kurup bir Ermeni olan Matosyan Matbaası ve içindeki bütün eşyaya da müzayedesiz çökmüştü hazret.
Yeni rejimin koruyup kolladığı, tabii ki kullandığı Cumhuriyet'in kurucusu ve sahibi Yunus Nadi'nin dönercileri hayran bırakan seyrinden birkaç kesit sunacağım sizlere.
İşte Faşizme verdiği destekten bir kesit:
"İtalyan milletinin Türkiye'ye karşı dostluğu bilhassa Faşizmin İtalya'da hal ve mevkie hakimiyetinden sonra müsbet ve fiili sahalara intikal etmiştir, ve bu hususta Yeni İtalya'nın Başbuğu M. Musolini'nin hissesi büyüktür." (Cumhuriyet, 22 Mayıs 1932)
Ama asıl bomba İslam birliğini yani "ittihad-ı İslam"ı başlık olarak koyduğu yazının Tasfir-i Efkâr gazetesinin (Tasvir-i Efkâr ile karıştırılmamalıdır. Ebuzziya ailesi gazeteleri 17 defa kapanınca bu garip isimleri icad etmek zorunda kalmıştır) 1915 başlarında çıkan 1314 sayılı nüshasında neşredilen ve Sabilüreşad dergisinin 14 Ocak 1915 sayılı 322. sayısında iktibas edilen halinden sadeleştirdiğim bazı parçaları arz ediyorum. Okuyunca göreceksiniz ki koyu Kemalist diye yutturulan Yunus Nadi bu yazısında en az Mehmed Akif kadar İslamcıdır!
Beraberce okuyalım:
"İttihad-ı İslam: Dün, telaffuzu siyaseten sakıncalı sayılan bu İslâm düstûru bugün, savaş ve barış siyasetimizin temeli olup çıkmıştır. Bugün hepimiz, hançerelerimizin kuvveti yettiği kadar Müslümanların birliğini bağırıyoruz. Dün ile bugün arasında ne büyük değişim, âdetâ bir devrim!
İslam birliğini ilân edip sağlamak için pek çok bağırmak, pek çok çalışıp çabalamak vazifemizdir. Yani bütün İslâm ümmeti, bunu her şüphe ve tereddüdün üstünde olarak derin bir imân ve inançla böyle biliyoruz. Zaten artık başka türlü düşünmeye zerre kadar ihtimâl kalmış mıdır
İslâm›ın birleşmesi, Müslümanların en esaslı ve belki yegâne dayanağıdır.
Birleşin ey Müslümanlar! Dininizin ve varlığınızın ezelî ve ebedî düşmanlarına karşı birlikte karşı koyun; onlara, Allah'ın birliğinde birleşen kendi birliğinizle hücum edin. Ancak böyle yapabildiğiniz takdirdedir ki zafer sizin, kurtuluş ve yükseliş sizindir. Ve gözlerimizden sevinç yaşları aktığı hâlde görüyoruz ki siz bu hakikatleri hep anlamışsınız. Taraf taraf birlik bayrakları altında toplanarak Moskoflara, İngilizlere ve Fransızlara; Müslümanlığın bu ezelî ve ebedî düşmanlarına karşı saldırmaya başlamış bulunuyorsunuz. Böylece arş ileri... Selamete çıkmak ve kurtuluş sizindir!"
Kulaklarınıza inanamadınız belki ama Cumhuriyet'in kurucusu iyice coşmuştur. Bakın daha neler yazmış:
"Hakk'ın kelâmı olan kutsal kitabımız, bize bu en yüce hakikati çoktan söylemiş idi. Hak edenin hak ettiğini karşı konulması imkânsız bir sistem içinde yaşatan Allah, hiç olmaz zannolunan şeylere varlık imkânı bahş ve ihsan buyurdu. Önümüze kendimizi kurtaracak bir ana yol açıldı. İşte bu ana yol, her Müslümanın cihad için koşacağı; varını yoğunu feda etmek azmiyle varlığını kurtarıp yücelteceği İlahi yoldur. O büyük yolun gazileri, İslâm'ın haysiyet ve izzetinde kendi namus ve vakârlarını yükseltmiş mertlerdir. Şehidleri ise Hak teâlâ ve tekaddes hazretlerinin ilâhî vasıflandırmasıyla ölü değil, diridirler; ebedî dirilikle müjdelenmiş saâdet sahipleridir."

15