Sofi

Belki şaşıracaksınız ama ben sumo güreşini çok severim. Birkaç saniye sürer. İki koca vücutlu Japon sporcusu çıkar dairenin ortasına, kim diğerini dairenin dışına düşürürse o galip gelir. Çok teknik bir spordur sumo. Severim. Japonya'ya gittiğimde Tokyo'da ancak üç gün kalabildim ve sumo güreşi yoktu, denk gelemedim. Şinjuku Meydanı, bizim eski Taksim Meydanı gibidir. Daha doğrusu eski İstiklal Caddesi demek daha doğru olacak. Orada arkadaşım Taiji Kawajiri'nin Puk adlı çocuk tiyatrosu var. Çeşitli tekniklerle kukla oynatılan bir tiyatro bu. Taiji beni sahneye çıkardı. O gün Down sendromlu çocuklara oyun varmış. Ben sahneye çıkınca bütün salon Türkçe olarak: "Hoş geldin Müjdat Gezen" dedi. Bizim engelli olarak nitelediğimiz çocuklardı bunlar. Taiji o gün özellikle böyle bir organizasyon yapmış. Yıllar önce İstanbul'a geldiklerinde ben UNİMA (Uluslararası Kukla Birliği) üyesiydim. Onları misafir ettim. Dost olduk. Şimdi artık hayatta olduğunu sanmıyorum. O zamanlar 80'ine yaklaşıyordu zaten.

Avustralya'nın kaynar sıcağından Japonya'ya gelmiştik ve o gece kar yağıyordu. Yolculuğumuz harika geçmişti. Perran Kutman, eşi Koral Sarıtaş ve ben güzel bir kadro ile Avustralya'da yaşayan Yaman'a gittik. İki kentte program yaptık. Kadromuz harikaydı. Hülya Koçyiğit, Arif Sağ, Mine Koşan, Perran Kutman-Müjdat Gezen ikilisi. Sidney ve Melbourne turneleri harika geçti. Yirmi bir gün kaldık Avustralya'da. Oradan Hong Kong transferiyle Tokyo'ya geçeceğiz. Havaalanındayız. Pan Am firması o zaman iflas etmemiş. Jumbo jetleriyle uçuyoruz. İki katlı uçaklar. Perran alanda dedi ki: "Bu kadar yolculuk boyunca bir güzel hostese rastlamadık." "Rastladık" dedim. "Şu gelene bak." Saçının ucuna bir kırmızı gül takmış, elinde çektiği küçük yol valizi ile bir Pan Am hostesi geldi, yanımızdan geçti ve personel kapısından girerek kayboldu. "Neydi o be" dedi Perran. Uçağa bindik. Cam kenarında Koral, ortada Perran koridorda ben oturuyorum. Bir hostes bize viski dağıttı. O hostes o hostesti işte. Bebek gibi Hawaii'li. Çünkü Waikiki'de oturduğunu öğrendik kendisinden. Az sonra birer viski daha getirdi. "Bu kadar zenginsin, peki hâlâ neden hosteslik yapıyorsun" diye sordum. "Nereden çıkardın zengin olduğumu" dedi. Yakasındaki isim kartını gösterdim. "Sofi McDonald" yazıyor. Yani hamburger zincirlerinin sahibi. Başladı gülmeye. "Siz kimsiniz, ne iş yapıyorsunuz" dedi. "Oyuncuyuz" dedim. Sofi gitti birer viski daha getirdi bize ama çok bu. Kim içecek Üçümüze birer takım oyun kartı hediye etti. Çok ama çok güzeldi. "Tokyo'ya yatılı seferine gidiyorsun" dedim. "Evet." "Seni yemeğe davet edelim, bizimle gel". "Sivil kıyafetim yok, böyle gelmemiz de yasak" dedi. Gitti. "Perran, ben uyku numarasına geçiyorum, bu kızı yemeğe götüreceğiz bu gece" dedim. "Sen, gelirse beni dürt." Az sonra Perran beni dürttü. Ben zaten yeni sürülmüş parfüm kokusundan Sofi'nin geldiğini anlamıştım. "Hatırladım, bir elbisem varmış" dedi. Uçağımız havaalanına indi. Tokyo'ya ilk gelişimiz. Cahil cesareti bazen işe yarar. Sofi ekibiyle birlikte havaalanının hemen yanındaki otelde kalıyor biz ise alana bir saat uzaklıktaki Şinjiku Hilton'da kalacağız. "Perran, siz benim valizi alıp gidin, biz geliriz arkadan" dedim. Sofi'nin oteline girdim. Resepsiyondan telefona bağlamalarını istedim. "İniyorum" dedi. İndi. Merdivenlerden bir inişi vardı ki görülmeye değer. Bir taksiyle geldik bizim otele. Perran, Koral, Sofi, ben roof'a çıktık. Lapa lapa kar yağıyor. Orkestra çalıyor. Bizden başka kimse yok restoranda. Sofi bize salyangoz söyledi. Şampanya içtik iki şişe. Dans ettik. Sofi'nin uçağı sabah altıdaymış. İndik sokağa. Bir taksi tuttum, 100 dolara gelmiştim. Verdim 100 doları şoföre. Sofi şaşırdı. 100 doları kendisinin vermesi gerekiyormuş. "Bizde adet böyledir" dedim. Sofi gitti. Arabanın camından arkasına baktı, el salladı ve gitti.br data-mce-bogus"1"