İsrail'in yedi cephede savaşı: Kötülüğün sıradanlığı

İsrail'in güvenlik doktrini 1948, 1956, 1967 ve 1973 yıllarındaki Arap-İsrail savaşlarından beri, uzun zamandır çok cepheli çatışmalardan kaçınma temel ilkesine dayanmaktaydı.

Ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun 5 Ağustos'ta "İran ve müttefikleri, bizi, yedi cephede terörle kuşatmaya çalışıyor" beyanıyla, ülkesinin bugün yedi cephede birden savaştığını vurgulamıştı.

İsrail'in Gazze'yi işgaliyle başlayan süreç, Netanyahu'nun "yedi cephede savaştıklarını" söylemesiyle bölgedeki çatışmalar doruğa ulaştı. ünkü "ikiden fazla cephede savaşmama ilkesine dayanan geleneksel güvenlik doktrini"nin artık İsrail'in terk ettiği ve Gazze'de yaşananlarla bir nevî "uluslararası zorbalık" yaptığı çoktan ispatlandı.

Aslında "aynı anda çok cepheli çatışmalardan kaçınan" İsrail, böylelikle uzun süreli ve yaygın bir çatışmayı kaldıramayacağı için askerî üstünlüğünü ve kaynaklarını yönetme kabiliyetini korumayı amaçlıyordu. Fakat Netanyahu'nun açıklaması, İsrail'in geleneksel güvenlik doktrininde radikal bir değişime gittiğini gösteriyor.

İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'deki işgali kıtlık, açlık, zorla yerinden edilme/göç, etnik temizlik ve soykırıma dönüştü.

Ayrıca Tel-Aviv, Batı Şeria'da "East-1 veya E1" adlandırılan yasadışı Yahudî yerleşim birimlerini genişletme planlarıyla, Batı Şeria'yı fiilen ikiye bölecek ve bitişik topraklara sahip bir Filistin devletinin kurulması engellenecek. Böylece iki devletlilik ortadan kaldırılacak." Yahudî yerleşimcilerin ev ev bölgeye kalıcı olarak yerleştirilmeleri, gerginliğin artmasını ve Filistin direnişinin de konsolidasyonunu sağlıyor.

İsrail'in, Lübnan'ın güneyindeki Hizbullah unsurlarıyla sık sık çatışmalara girmesi, sınırın her iki tarafındaki nüfusun yer değiştirmesine yol açtı. Hizbullah hâlen önemli orandaki füze varlığı ve gelişmiş askerî kabiliyetleri, İsrail için stratejik tehdit niteliğinde. İsrail Gazze ve Batı Şeria'daki işgallerinden dolayı, Yemen'deki Husîlerin füze ve İHA saldırılarının hedefinde. Her ne kadar Tel-Aviv, Husîlerin saldırılarını çoğunlukla önlese de, İsrail'in işgalci politikalarının bölgenin uzak mesafelerine yayıldığı anlamına geliyor. Yine Husîler, İsrail'in durdurulması amacıyla Kızıldeniz'deki daha çok Batılı gemileri füzelerle vurarak deniz taşımacılığını sekteye uğratıyorlar. ABD ve İngiltere de güvenlik gerekçesiyle Husîlere karşı, sivillerin de hayatını kaybettiği saldırılar düzenliyorlar.

Bununla birlikte İsrail, Suriye'deki muhtelif tesis ve unsurları, İran ve vekil gruplarına ait olduğu iddiasıyla havadan bombalıyor. Hava saldırılarıyla, Suriye'de İran'ın nüfuzunun zayıflatılması ve silâh kaçakçılığının engellenmesinin hedeflendiği ileri sürülüyor. İsrail'in Suriye'deki bombardımanı, İran ve vekil gruplarının daha geniş çatışma ihtimalini de arttırıyor. Ayrıca İran ve vekil gruplarına karşı olan İsrail, 16 Temmuz'da Suriye Cumhurbaşkanlığı ve Savunma Bakanlığı başta olmak üzere Süveyda ve muhtelif yerleri savaş uçaklarıyla vurarak Suriye'de Dürzîleri desteklediğini açıkça gösterdi. İsrail'in Suriye'nin güneyindeki Dürzîlerle, kuzeyindeki Kürtler arasında Davut Koridoru kurma projesi bile gündeme geldi.