Kuşatma kavramını biz hep tarih kitaplarından biliyoruz. Kalelerin ya da şehrin kuşatılmasını tarihteki savaş sahnelerinden hatırlıyoruz sadece. Ne yazık ki, işgalci İsrail bu kavramın çağımızda yeniden gündeme taşınmasına neden olmuştur. Çünkü Gazze, modern çağın en ağır kuşatmalarından birine maruz kalıyor. Kara, hava ve denizden izole edilmiş; nefes alması bile kontrol altında tutulan bir toprak parçasından bahsediyoruz. Bu topraklarda her doğan çocuk, kuşatılmış bir şehrin kaderini yaşıyor. Buna karşın dünya "kınamakla, endişeyle izlemekle ya da tarafları itidale çağırmakla" yetinirken, fiili olarak zulme müdahale etmeyi gündemlerine alamıyor. Sumud Filosu, yaşananların normalleşmesini engellemek için yola çıkmıştır. Konuşmak yerine eylemi, kınamak yerine ablukayı delmeyi amaçlamıştır.
Filonun istikameti sadece Gazze kıyıları değildir. Aslında tüm dünyaya insanlığın çıkar hesaplarının önünde durması gerektiğini hatırlatan bir yöneliştir. Bu yöneliş için bazen bir gemi yeter. Birkaç yürekli insanın cesareti, binlerce uluslararası kurumun sessizliğinden daha gür bir yankı yaratabilir. Sumud Filosu'nun hikâyesi de böyle bir yankıdır. Küçüktür, ama sarsıcıdır. Çünkü o, İsrail'in kurduğu askeri ablukadan daha tehlikeli bir şeyi hedef alır: Sessizliğin ablukasını.
Dünyanın büyük güçleri, ülkemiz başta olmak üzere Müslüman devletlerin yöneticileri Gazze meselesine yaklaşırken daima bir hesap makinesiyle konuşuyor: Diplomatik dengeler, enerji çıkarları, güvenlik politikalar vs. Hak, adalet ve özgürlük gibi kavramlar bu denklemde yer bulamıyor. Gazze direnişi, uluslararası sistemin en çıplak gerçeğini gözler önüne seriyor, haklılık güçle orantılıdır. Kim daha güçlü ise onun sözü itibar görüyor. Aslında zulmün karşısında kürsü diplomasisi yürüten bizim gibi ülkelerin küresel ölçekte kendilerini dev aynasında görmelerinin bir şey ifade etmediğine şahitlik ediyoruz.
Sumud adı altında yardım gemilerinin Gazze ablukasına karşı harekete geçmesi bu anlamda önemliydi. Çünkü bu hareket sadece bir insani yardım girişimi olarak kalmadı, aynı zamanda politik bir içerik de kazanmış oldu. Hem dünya halklarının dikkatini buraya çekiyor hem de politik eylemlerin oluşmasına katkı sağlıyordu. Yıllarca fiili olarak sessiz kalıp hamasetini kullananların yapamadıklarını birkaç on geminin az veya çok başardığını görüyoruz. Bu aşamadan sonra sorumluluk devletlerin üzerindedir. Çünkü bu filo devletler için bir alan açmış ve onlara diplomatik bir güç sunmuştur. Her halk kendi özelinde devletlerine bu yönde çağrılar yapması gerekiyor. Yoksa politik beklentiler ülke yöneticilerinin bu yönde hareket etmesini engelleyebilir.