Siyaset bir arayıştır. Topluluk halinde yaşamanın sorunlarını ortadan kaldırmanın yollarını, daha ne kadar iyi yaşayabilirizin cevabını arayan bir arayış. Bundan dolayı mevcuttan razı olmayanlar siyasette söz kendilerine geçtiğinde mevcuda tabi oluyorsa aradığını bulamamış demektir. Yakın siyasi tarihimizde gördüğümüz farklı siyasi yelpazelerin iktidarla imtihanı bu gerçeği bize hatırlatmaktadır. Uzak geçmişin uzun süreli ve tek başına iktidar tecrübeleri, yakın geçmişin kısa süreli ve koalisyon tecrübeleri ile yine bu dönemdeki uzun süreli ve tek başına iktidar tecrübesi bize siyasetin asıl amacı olan daha iyisini arama noktasında olumlu sonuç alamadığını gösteriyor. Çünkü sistem her defasında kendini yeniden üretiyor.
Bu döngünün oluşmasının arkasında birçok neden arayabiliriz. Bunlardan birisi; devletin kurumsal bir yapı olarak değil, kutsal bir varlık olarak algılanmasıdır. Bundan dolayı devletin ortaya koyduğu gerçekliği sorgulayacak sözün iktidar tarafından kabullenilmesi mümkün değildir. Hatta iktidar olma sürecinde kullandığı dil tam da bu istikamette olsa bile, iktidar olduktan sonra bu dilin devletin sözünün gölgesinde kaldığını görebiliyoruz.
Yine devlete bakışımız üzerinden ilerlersek, dağıtıcı yegâne gücün devlet olmasıyla da alakalıdır bu durum. Gerek Batılılaşma ile yaşam tercihi, gerek maddi kaynakların dağıtımıyla ekonomik imkân devlet tarafından belirlenir. O yüzden devleti yönetme fırsatını elde edenler devletin dağıtacağı ekonomik kaynaklarından daha çok faydalanmak için mevcudu dönüştürmeyi değil, mevcudu korumaya meyil ederler. Bir diğer neden ise, muhalefetin aslında olduğu konuma itiraz etmesidir. Sorun mevcudun yapısı değil, kendisinin gerekli konumda olamamasıdır. Bu itirazın sahibi kendisinin iktidar olma süreciyle birlikte mevcut işleyişe tabi olmayı tercih edecektir.
Siyasetin döngüsü tam da burada ortaya çıkıyor. İktidar mekanizmasının dönüştürücü gücünden. Hem devlete yüklenen kutsallık, hem de devletin maddi imkânları dağıtma gücü iktidarları kendi etrafında dönmeye zorluyor. Değişim amacıyla yola çıkanlar da bu dönüştürücü gücün etkisini kıramadığından bu yapını bir parçası olmayı tercih ediyorlar.
Peki, çeşitli değişim arayışları içerisinde bu döngüyü sağlayan güç nereden geliyor.
Bu sorunun en isabetli cevabı rızanın üretilmesinde yatıyor. Çünkü hiçbir sistem askeri, hukuki ya da ekonomik araçlarla varlığını sürdüremez. Toplumsal rıza her düzenin görünmeyen ama en güçlü ayağını oluşturur. Rızanın üretilmesi hem siyasetin öznesi olarak iktidar olmayı başaranlar için geçerli, hem de siyasetin nesnesi konumundaki halk için geçerlidir.

17