Müdahale yerine müzakere siyaseti

Habermas, kamusal alan kavramını teorize ederken ortak anlam üretiminden bahseder. İnsanların devlet veya güç odaklarının kontrolünden bağımsız olarak bir araya gelmek suretiyle toplumsal meselelerin tartışıldığı, fikirlerin paylaşıldığı ve ortak anlam üretildiği mekânın inşası ancak müzakere yoluyla mümkündür. İnsanların bir araya geldiği her türlü mekân bu inşa sürecine bir katkı sunar. Habermas'ın kamusal alan kavramını farklılıkların ortak bir yarar etrafında birleşecek fikirler ortaya koyduğu, ortak bir dil üzerinde buluştuğu ve toplumsal uzlaşı ürettiği bir tartışma platformu şeklinde anlayabiliriz.

Farklılıkların müzakere yoluyla ortak anlam inşa edebilmesine duyulan ihtiyacın temel sebebi kentleşmenin hızlı gelişimi ve ulus devletlerin bu kentleşmeler üzerinden inşa edilmesidir. Çünkü benzer kimliklerin ve yaşam biçimlerinin egemen olduğu kırsal yaşamdan farklılıkların bir arada bulunmak zorunda kaldığı kentsel yaşama doğru bir geçiş söz konusuydu. Geleneksel toplumsal yapıların çözülmesine neden olan bu modernleşme serüveni kamusal alanı inşa etmeyi bir bakıma zorunlu kılmıştır. Çünkü bu ortak yaşam alanında farklı kimliklerin birbirlerine karşı güven beslemeleri ve karşılıklı haklarını gözetmeleri gerekiyor. İhtiyaçların karşılanması için herkesin bir şekilde toplumsal külfete katlanması ve bununla birlikte ortaya çıkacak nimetleri de paylaşması gerekiyor. Bu gerekliliklerin hepsi müzakere ile kurulduğunda ancak ortak bir anlamın inşa edilmesi mümkündür.

Bizim coğrafyamızdaki kamusal alanın tam anlamıyla amacına yönelik olarak inşa edilememesi, müzakerenin merkezde olduğu bir modernleşmenin gerçekleşmemiş olmasıyla alakalıdır. Çünkü bizdeki modernleşme süreci toplumsal ihtiyaçlar merkezinde ilerlemedi. Kentleşme tecrübemize baktığımızda bu süreç, ilk aşamada toplumsal ihtiyaçlardan çok siyasi bir tercih olarak durmaktadır. Modernleşmenin devlet eliyle tepeden sunulması müzakere alanlarını daralttı. Çünkü devlet kendi kurgusunu merkeze alarak insanları yönlendirmeyi tercih etti. Farklılıkların müzakeresine gerek duymadan tepeden müdahale ederek kamusal alan inşa etme çabasına girdi. Bu da ortak anlam ve yararın değil, devletin bekasının merkeze alınmasıyla sonuçlandı.

Bu toplumsal inşa süreci siyasetimize de aynen yansımıştır. Farklı siyasi gruplar birbirleriyle müzakere edip ortak bir anlam inşa etmek yerine, kendi doğrularını egemen kılıp konumunu sağlamlaştırmayı tercih etti. Çünkü devlet mekanizması siyaseten güçlü olana hizmet ettiğinden farklı görüşlerin taleplerine müdahale edilerek pasifize edilmesi daha makul geldi.