Münih Havaalanı'ndan araba kiralayıp iki aslan burcu; kızım ve damadımın doğum günlerini uzatılmış bir hafta sonuyla kutlamak üzere Tegernsee Gölü'ne doğru yola çıkıyoruz...
Bitki katedrali de denilen yöntemle dikey olarak yolun iki yanında gözün alabildiğine uzanan şerbetçiotlarının ve köknardan ladine, meşeden kayına uzanan orman senfonisinin ortasında yol alırken, 90 kilometrelik bu yolculuk hiç bitmesin istiyorum.
Zaten Almanya'nın en sevdiğim bölgesi olan Bavyera'nın 'en'leri çok. Ülkenin yüzölçümü bakımından en büyük eyaleti. Otomotiv, mühendislik ve yazılımla sanayide, hayvancılık, süt ürünleri ve bira üretimleriyle tarımda, Alpler, göller ve tarihi kasabalarıyla turizmde ilk sıralarda yer alıyor.
Beni en çok etkileyen özelliğiyse Bavyeralıların mimari ve gastronomi miraslarına sahip çıkmaları. Geleneği hemen her alanda modernle harmanlamaları...
TEGERNSEE
Daha önce Münih yakınlarındaki Ammersee, Starnberger See'de kısa süreli tatiller yapmış ve her birine hayran kalmış olsam da Tegernsee'ye hissettiğim duyguları 'ilk görüşte aşk' diyerek kısa yoldan anlatabilirim.
Alp Dağları eteklerinde yaklaşık 6.5 km. uzunluğunda, 1.4 km. genişliğinde berrak ve temiz suyuyla ünlü gölün çevresindeki geleneksel mimarisini koruyan Tegernsee, Rottach-Egern, Bad Wiessee gibi kasabalar, köyler, balkonlarından sardunya sarkan geleneksel evleriyle adeta zamanda yolculuk yapıyormuşsunuz hissi veriyor.
Özellikle tekneyle dolaşırken dağlar ve ormanların göle yansıması, yeşil rengin onlarca tonu, çevrede gözü bozacak hiçbir mimari yapının, detayın bulunmaması, huzur içinde kıyıda yüzenler, güneşlenenler ve mutlak sessizlik terapi gibi.
Ancak insan "Karadeniz'den Akdeniz'e, Ege'den Doğu Anadolu'ya doğamıza, geleneksel mimarimize neden sahip çıkamadık, neden betonlaşmaya, dikey büyümeye esir düştük, neden ormanları ve yeşili önemsemiyoruz" demekten de kendini alamıyor...
ASKANIA HOTEL
İnternetten arama yapıp tesadüfen bulduğumuz Bad Wiessee'de gölün hemen kıyısındaki Askania Hotel'in de beklentilerimizin birçoğunu karşıladığını söyleyebilirim.
1927 yılında geleneksel Bavyera mimarisiyle inşa edilen otel tam bir küçük aile işletmesi.
Anne, baba ve yetişkin üç çocuk tesisi birlikte yönetiyorlar. Her biri çok içten ve samimi. Giriş yaparken Türkiye'den geldiğimizi öğrenince ailece karavanla uzun yıllardır yaptıkları Yunanistan ve İstanbul seyahatlerini heyecanla anlattılar.
Minimalist ama yöresel kaliteli ürünler kullandıkları kahvaltıları başarılı.
En önemlisi de yarattıkları güven ortamı.
Akşam yemek dönüşü bölgenin içkilerini denemek isterseniz açıkta bulunan şişelerden kendiniz servis yapıyor ve ne kadar içtiğinizi not olarak bırakıp çıkışta ödemeyi yapıyorsunuz.
LEZZET DURAKLARI
Tegernsee'de fiyat-kalite dengesini tutturmuş iyi bir yer arıyorsanız mutlaka önceden yer ayırtmak zorundasınız ki biz istediğimiz bazı restoranlarda 3 hafta öncesinden yer bulamadık.
Hayal kırıklığına uğradığımız yerler de oldu. Ancak İstanbul, Bodrum, Alaçatı, Urla gibi yerlerdeki benzerleriyle karşılaştırınca hemen hepsinde fiyatların daha makul olduğunu söyleyebilirim...