Güzel, zor ve korkusuz günler

16 Mart 1920'de İtilâf Devletleri İstanbul'u resmen işgal etti. İngiliz, Fransız ve İtalyan yüksek komiserleri, sabah erkenden Sadrazam Salih Paşa'ya bir nota vererek saat 10'dan itibaren İstanbul'un işgal edileceğini bildirdi.

Bediüzzaman, işgal sırasında İstanbul'dadır. İşgalcilere karşı Arapça ve Türkçe Hutuvât-ı Sitte ve Hücûmât-ı Sitte eserini gizlice bastı. Eserin dağıtımını Bediüzzaman'ın birader zadesi Abdurrahman ve Van Horhor medresesinden eski talebesi Tevfik Demiroğlu üstlendi. Tevfik Demiroğlu ile Abdurrahman Hutuvât-ı Sitteve Hücûmât-ı Sitte kitabını dağıtırken bu kitabı genellikle güvendikleri kişilere verdiler. Amerikalıların "Rabilhous" adında bir yayınlarıvardı. Burada Kitab-ı Mukaddes basılıyordu. Tevfik o iş yerinde bir Ermeni ile tanışmıştı. Ermeni olan şahıs, Tevfik'igörünce ona selam verir ve halini hatırını sorardı. Tevfik'i gözüne kestirmiş olacak ki her seferinde İncil'den küçük risalelerin 5-l0 tanesini ona verirdi. Tevfik'e"Bunları dağıtır mısın" derdi. Tevfik deonu kıramaz ve bu kitapları alır ve sonra da tenha bir yerde yakardı. Tevfik Demiroğlu kitabı nasıl dağıtacağını Ermeni olan şahıstan öğrenmişti.

Tevfik, Bediüzzaman'a "Siz müsaade edin böyle yapalım" deyince Bediüzzaman, "Peki, Abdurrahman'la bu işi yapın" dedi. Kitaplar dağıtım için önce Vezneciler'de bir çayhaneye gizli bir şekilde getirilirdi. O günlerde ne Abdurrahman nede Tevfik herhangi bir korku hissetmedi. Hâlbuki o sıralar İstanbul, İngilizler tarafından işgal altındaydı.

Tevfik Demiroğlu ayrıca arkadaşlarıyla Sirkeci'de bir kahvede buluşup emirler alırdı. Bir seferinde aldıkları emir doğrultusunda korkusuzca İngilizlerin toplarının kamalarını çıkarır ve topları kullanılmaz hale getirirdi. Tevfik'e verilen görev tersaneden top kamalarını çıkarıp Çarşamba Polis Karakolu yanındaki kuyuludaki kahvehaneye getirmekti. Kahvehanenin ön ve arka tarafında birbahçe vardı. Tevfik yine bir kış günü, üzerinde pardösüsü, altına top kamalarını saklayarak Kasımpaşa'dan vapura bindi, Fener'de indi. Camcı yokuşundan Çarşamba'ya oradan da kahvehaneye geldi. Bazı günler vapuru kaçırınca bir sonrakine kalırdı. Kahveyenin arka bahçesinde bir de kör kuyu vardı. Onun başına gelir o kamaları arkadaşlarına teslim ederdi. Teslim alanda kamaları bir halata sarar ve kuyunun içine salardı. Sonra beraber kahveden içeri girer, çaylarını içtikten sonra vakit epey ilerlemiş olduğundan Tevfik Eyüp'teki evine giderdi. Diğer taraftan bazı arkadaşları da Ahırkapı'da silah çalarlardı. O işgal günlerinde kimse boş durmaz herkes bir şeyler yapardı.