Hançerli bir zat

Bediüzzaman, 1922 yılının sonlarına doğru Ankara'dan aldığı 16 davetten sonra yeğeni Abdurrahman ile birlikte davete icabet eder.

Beş buçuk ay kaldığı Ankara'da yeni yönetimle anlaşamayınca trenle Gebze'ye gider. Uzun bir süre Gebze ve çevresine kaldıktan sonra Van'a döner. Van'da "Yeni Said" olarak gözden ırak bir hayat yaşamaya başlar.

Bir akşamüstü 6-7 yaşlarındaki Fahreddin Pişiricigil iftara yarım saat kala caminin önünden geçer. Cami kapısında şal-şepik ve hançerli bir zat dikkatini çeker.

Fahreddin, farklı giyinmiş ve kuşanmış zata öylece durup bakar. O zat da ona dikkatle bakan çocuğa tebessümle bakar ve "Aziz kardeşim, bugün iftarı yanımda aç" der. Fahreddin, biraz durduktan sonra "Anneme haber vermeden olmaz" der. O zat, "Peki öyleyse git annenden izin al gel" der.

Fahreddin, hemen yola koyularak eve doğru giderken yolda tanıdığı bir adamla karşılaşır. Adama, "Amca şu camideki hançerli, kamalı adam kimdir" diye sorar. Adam, "Oğlum, o Bediüzzaman'dır" der. Fahrettin, adama teşekkür ederek eve doğru gider.

Eve vardığında annesine "İsmi Bediüzzaman olan bir adam beni iftar yemeğine çağırdı, gideyim mi" der. Annesi, "Oğlum hemen git fakat yatsıda evde ol!" der. Fahreddin "peki" diyerek hızlı adımlarla Bediüzzaman'ın olduğu camiye gider. Kısa bir süre sonra ezan okunur. Herkes yere serilen sofranın etrafına oturur. Fahrettin, kararsız bir şekilde nereye oturacağını şaşırarak etrafına bakınır.

Bediüzzaman Fahreddin'e "Kardeşim sen benimle mi, yoksa bu zatlardan istediğin biriyle mi yemek yemeyi istersin" der. Fahreddin, sofraya baktı. Bediüzzaman'ın önünde yalnız küçük bir kapta çorba vardı. Kendine yediremediğinden "Sizinle isterim" der. Bediüzzaman, "Peki aziz sıddık kardeşim!" der.