Elmas, kırık camla değiştirilmez

Puma; aslan, kaplan ve jaguardan sonra en yırtıcı hayvanlardan biridir. Puma, bir ceylanı avlamak varken tavşanın peşine düşmez. Avının peşine düştüğünde ölümüne koşar.

Bir ceylanın peşinde koştuğu ile bir tavşanın peşinden geçirdiği süre de aynı olmaz. Çünkü puma, avı peşinde koşarken harcadığı enerji miktarı ile avdan elde edeceği potansiyel enerji miktarını aştığını hissettiğinde hemen koşmaktan vazgeçer.

Yenilgiyi kabul eder ve başka bir av aramaya başlar. İşte bunun içindir ki insanlar arasında bu işin tersini yapanlara, "Aptal puma sendromu" var, derler.

Bir işin peşinden yıllarca koşup enerjisini tüketen, sonra başka bir işe de gücü kalmayan insanların sayısı az değil. Başarının sırrı 'puma'lıktan, yani harcanan emek, ulaşılan sonuç ilişkisindeki dengeyi kurmaktan geçtiğini herkes deneyerek de olsa öğrenir.

Esasında 'aptal puma' yoktur, aptal insanlar ve toplumlar vardır. İnsanlar irade sahibi oldukları için seçme hürriyetleri ve kabiliyetleri vardır. İstediğini seçen insanlar ve toplumlar ceylan dururken tavşanı seçtiklerinde aptal durumuna düşerler.

Bazen öyle insanlar vardır ki zekâsı ile hareket eden bir puma kadar dahi tutarlı davranamazlar. Akıl ve irade sahibi olmalarına rağmen ayırt edici özelliğini kullanamamaktadırlar. İnsanlara şunu, bunu yap gibi bir bildirimde ve emirde bulunmak çok zor, herkesin bir iradesi ve aklı var.

Bediüzzaman konu ile ilgi "11. Şua"nın dördüncü meselesinde "Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından sual edildi ki "Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumîden elli gündür (şimdi yedi seneden geçti aynı hâl) hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Hâlbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camii bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hâdise mi var Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var" dediler. Cevaben dedim ki "Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Her bir dairede, her bir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dairede en küçük ve muvakkat ara sıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir. Fakat büyük dairenin câzibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür" diye devam eder.