Bir dost, bin umut

O yıl okulu bırakmayı düşünüyordu. Bir iş bulup anne ve kardeşlerine bakmak istiyordu.

İl genelinde yapılan sınavda iyi bir derece almıştı. Anadolu Lisesi'nin hazırlık sınıfını bitirdiği yaz tatilinde babası, faili meçhul bir cinayete kurban gitmişti. Hayatının en büyük travmasını o zaman yaşamıştı.

Uzun süre annesi, babasının yokluğuyla tek başına mücadele etmeye çalıştı. Ama geçimlerini sağlayacak bir geliri olmadığı için sonunda pes etti; kardeşlerini de alıp İstanbul'daki dayılarının yanına gitti. Lokman'ın artık ne başını koyacak bir yeri, ne de diz çöküp sofrasına oturabileceği sıcak bir yuvası kalmıştı.

Okulda başarılı bir öğrenciydi. Ama dersleri boşlamıştı. Okulu lüzumsuz bir uğraş, vakit kaybı olarak görmeye başlamıştı. Hayatında bir de Ferit vardı. Yakın arkadaşı, kara gün dostu, can yoldaşı. Nereye baksa onu görüyordu. Boğulmak için okyanuslara açılırken, o yüreğindeki ışıkla sahile çekmeye çalışan bir deniz feneri gibiydi. O dersleri koyuverdikçe, o ısrarla gözlerinin içine bakarak: "Hayır, Lokman, hayır sen okulu bırakamazsın biz bu sefaletten okuyarak kurtulacağız" diyordu.

"Bana hayalî umutlar satıyorsun, bunlara karnım tok," dedikçe, ruhuna sarılıyor, boğulmak üzere olan iç dünyasına adeta sunî teneffüs yapıyordu. Soğuğun iliklerine işlediği gecelerde, sobasız odada battaniyeye sarılarak sabahlıyordu.

Ferit onu adım adım takip ediyordu. Derse girmediğimde o da girmiyordu. Umudunu ekecek bir toprak arar gibiydi. Günler geçiyordu, ama umudu bir türlü filizlenmiyordu. O uzun süredir gözlerinde taşıdığı çaresizlik artık Ferit'in gözlerine de sinmişti.

Bir gün, öğle arasında Ferit, Lokman'ın yanına gitti. Başı önünde, uzun süre sessizce kaldı. Sonra bir anda yerinden fırlayıp o tok sesle: "Bizim hâlâ bir umudumuz var!" dedi.

Bu cümle Lokman'ın yüreğini yeşerten bir tohum gibi düşmüştü içine. Ferit devam etti: "Bir ilkokul müdürü tanıyorum. Gidelim, şansımızı deneyelim. Belki sana kalacak bir yer buluruz" dedi.

Lokman yine umutsuzca: "Olmaz... Bu konuda nasibimiz yok," dedi.

Ferit kararlılıkla: "Hayır, bu kez beni dinleyeceksin. Bu son şansımız olsun" dedi.

İki mahalle ötedeki ilkokula gitmek için yola koyuldular. İçinde tarif edemediği bir isyan vardı; "Ya bu kapı da yüzüme kapanırsa" diye içi içini yiyordu.

Kapıyı çalıp içeri girdiler. Ferit müdürü tanıyordu. Müdür ayağa kalktı: "Hoş geldiniz gençler!" dedi.

Onlar da "Hoş bulduk," dedi.

Ferit söze başladı. Lokman'ın babasının öldürülmesinden, annesi ile kardeşlerinin İstanbul'a gidişine kadar her şeyi anlattı. Dudakları heyecandan kurumuştu. Soğuyan çaydan bir yudum alarak konuşmaya çalıştı. Boğazı kurumuş toprak gibiydi. Sadece nefes alabiliyordu.