Salih Özcan konferans salonunda talebelerle bir konferans düzenledi. İçeride Millî Eğitim Bakanı Tevfik İleri de vardı.
Birden içeriye bir yabancı misafir de geldi, Tevfik İleri'nin yanına oturdu. Tevfik İleri kısa bir süre sonra Salih Özcan'ı yanına çağırdı, kulağına: "Bu gelen Pakistan Millî Eğitim bakan yardımcısıdır. Üstad'ı görmek istiyor. Sen bunu Üstad'a götür. Fakat bizim haberimiz yok" dedi. Salih Özcan Pakistanlı bakan yardımcısını aldı ve Emirdağ'a doğru yola çıktı. Yol boyunca Bediüzzaman'ı konuştular. Bakan yardımcısı Bediüzzaman'ın bir yoksul gibi yaşamasına anlam veremiyordu. Devamlı "Bediüzzaman'ın kaç apartmanı var, kaç otomobili var" diye soruyordu. Bediüzzaman'ın hangi şartlarda yaşadığını, odasına girince gördü. İşte o zaman çok büyük bir üzüntü yaşadı. Bakan "Seni Pakistan'a götüreyim; matbaalar, radyolar, köşkler vereyim. Seni Ağa Han gibi, Sünnîlerin başı yapalım." diye tekliflerde bulundu.
Bediüzzaman: "Hastalık Türkiye'de başladı, buradan tedavi olacak." dedi. Konuşmanın başında Salih Özcan tercümanlık yaptı, meseleler ilmîleşince karıştırmaya başladı. Bediüzzaman birden Arapça konuşmaya başlayınca Salih Özcan, "Ben hayatımda böyle akıcı Arapça konuşan birini daha hatırlamıyorum" dedi ve aradan çekildi.
Ali Ekber Şah, Türkiye'ye gelmeden Pakistan ulemaları ile birlikte, İslâm'ın mukadderatına dair 70 soru hazırlatmıştı. Sorular listesini cebinden çıkardı, sorma fırsatını bulmadan, Bediüzzaman Ali Ekber Şah'a:
"Ali Ekber Şah kardeşim, sizin hatırınıza şöyle bir şey gelebilir. Biz o meseleyi Risale-i Nur'un falan yerinde şöyle hallettik" diye diye, Ali Ekber Şah'ın sormak istediği bütün soruları cevapladı. Konuşma yaklaşık 40 dakika sürdü. Konuşmanın sonuna doğru Ali Ekber Şah, "Beni talebeliğe kabul eder misiniz" deyince Bediüzzaman: "Seni yirmi senelik kardaşlığa kabul ediyorum" dedi. Ayrılık vakti gelince Bediüzzaman misafirine Âyetü'l-Kübra Risalesi hediye etti.
Ali Şah Ekber Türkiye'den ayrılmadan Ankara'da bir açıklama yaptı: "Ben kırk senedir âlem-i İslam'da aradığımı, Türkiye'de buldum. Bediüzzaman yalnız bu milletin değil, bütün İslam âleminindir. Ondan âlem-i İslam'ın mukadderatına dair pek çok soracaklarım vardı.