Satamam derdimi kimseye

Mikronezya'nın Yutania ile nihai kapışması beklenirken Ulu oban Muktedir Makropiç'in de askeri ve sivil ahalinin moralini elbette yüksek tutması gerekiyordu.

Gerçi orduya vermek istediği moral, ordu komutanı Takşak Dikerim'in ezberlettiği cevaplarla askerler arasında epeyce oral; siviller arasında da viral olmuştu*. Ama Makropiç, koltuğa yapışmak için bazı şeyleri yutması gerektiğini iyi bilirdi.

Gün, sivil ahaliye moral vermek günüydü.

Ulu oban, zaten dikimini beğendiği için ordu komutanı atadığı terzisi Takşak Dikerim'in el emeği, göz nuruyla pırıl pırıl parlayan başmüstebit üniformasını giydi. Mikronia çarşısına, esnafla sohbete çıktı. Basit bir yoldaş gibi önden yürüyor, danışmanlar tugayı arkadan geliyordu.

Makropiç, yolda rastladığı ilk dükkâna girdi. Bir balıkçıydı.

Tezgâhın arkasında duran ve Karadenyolu olduğu takkesinden belli esnafa olta attı: "Senin adın ne Yoldaş"

"İdrak Hacamat, Ulu obanım."

"Palamutların da dipdiri. İşler nasıl gidiyor"

"Bugün bir tane bile satamadım."

"Neden"

"Şahsınız gelecek diye çarşıya müşteri alınmadı."

Ulu oban, bozuntuya vermedi. "Öyleyse ben hepsini alıyorum, ama güzelce temizle!" dedi yücelikle.

Balıkçı İdrak, boynunu büktü: "Temizleyemem, haşmetmeap. Şahsınız gelecek diye tüm bıçakları topladılar."