Sal gideyim, salla geleyim

Yalnız ve güzel ada Mikronezya'nın uyuşuk ahalisi, her şeye alıştığı gibi savaşsız gerçekleşen in işgaline de alışmış, minnak adayı nüfusu kadar işgalciyle paylaşmayı da kabullenmişti.

Ama sivillerin kanıksadığı işgal, tek kurşun atmadan bozguna uğrayan Mikron ordusu için kapanmayacak bir hicran yarasıydı.

Ordu derken aslında artık yoktu. İşgalci in, Ulu oban'a "Dağıt lan şunları" demiş; Tanrı Ol'un yeryüzündeki biricik vekili, noteri ve dahi gayrımeşru oğlu Muktedir Makropiç de "Emrin olur ağam" biçiminde ikiye katlanıp orduyu dağıtmıştı.

Uyuşuk Mikronlar, "Demek Ol'dan büyük Kol varmış" diye düşünmeden edemiyor fakat kolları kaldırmaya da üşeniyorlardı.

Askercikler buruk da olsa köylerine, evlerine sağ dönmekten mutluydular. Ama afrı tafrı elinden alınan, apoletleri sökülen, silahı ve daha da önemlisi emredecek eri neyi kalmayan subaylar ise derin depresyonda...

En dip depresyona, tabiidir ki Ulu oban'ın başkomutan üniformasını diktiği için ordu komutanı atadığı eks terzi ve artık eks general, Takşak Dikerim girmişti.

Adamcağız sökülen apoletlerinin yasını tutamadan her gün üzüntüden ölen bir eski subayın cenazesine katılmak zorundaydı. Sivil yaşamı adeta mezarlıkta geçiyordu. Hele terziyken yamağı, komutanken sadık yaveri Pafta Prova'nın ani ölümü, onu darmadağın etmişti.