Demokratik sistemin evrensel anlamda en geniş kabul gören tanımı, 28 Kasım 1850'de Theodore Parker tarafından yapılanıdır. Parker, "Demokrasi herkesin, herkes için ve herkes tarafından yönetimidir" der.
Herkes tanımından anlaşılması gereken, demokratik bir seçimden sonra devletin başına geçenlerin ülkeyi salt muktedirlerin değil, muhaliflerin de katılacağı bir anlayışla yönetmesidir. Bu anlayış, onayın eleştiriyle sağlamlaştığı ve ortak aklın topluma en yararlı olanda karar kıldığı "herkes için demokrasi"dir.
Demokratik sistemde, elbette ki çoğunluk iradesi politikaya yansır. Doğası gereği, çoğunluk iradesinin yönü, yönetimin yönünü de belirler.
Eğer bir toplumun çoğunluğu dürüstse tabii ki demokratik temsiliyette dürüstlük ağır basacaktır. Yok çoğunluğu yoz, hırsız ve rüşvetçiyse elbette kendisine benzeyenleri başa getirecek; o demokraside yozlaşma, hırsızlık ve rüşvetçilik de alıp başını gidecektir.
HAMURA GÖRE EKMEKBaşlı başına ne çağdaş bir sistemdir demokrasi ne de uygar ve insancıl. Toplumların hamuruna göre yoğrulur, sonuçları da hamurun kalitesini yansıtır.
Bir ülkede demokratik sistemin oturması için, kumanda koltuğuna seçimle oturanların, seçimle kalkması gerekir.
Laik Türkiye Cumhuriyeti, bir yüzyıllık geçmişinde ceberrut hükümetlere; yoz, cahil, çıkarcı politikacılara, askeri darbelere rağmen, bir gözü kör bir ayağı topal da olsa Ortadoğu'nun tek demokrasisi olmayı 2002'ye kadar başardı. Demokrasiyi oturtamadı ama seçimle gelip kumanda koltuğuna oturanı da seçimle kalkmayı biliyordu.
Oysa son çeyrek yüzyılda iktidar kavramı öyle bir erozyona uğratıldı ki oturduğu koltuktan kalkmıyor, kaldırmaya kalkanı da zindana atıp ortadan kaldırıyorlar.
AZINLIĞIN ÇOĞUNLUĞA ZULMÜTheodore Parker'ın evrensel demokrasi tanımından tam yüz yıl önce, düşünür ve siyaset kuramcısı Edmund Burke demokrasiyi bekleyen tehlikeyi ta 1790'da öngörmüş ve "Çoğunluğun zorbalığı, zorbalık çokluğudur" demişti.
Türkiye, önce çoğunluk zorbalığını yaşadı. Muktedir çoğunluğuz dediler; hiçbir eleştiri, istem ve hakkına kulak asmadıkları muhalefeti azınlık diye diye ezdiler.
2016'dan sonra iki milyon mühürsüz oy, tartışmalı YSK kararları, HÜDA PAR'la olduğu gibi çirkin ittifaklar, CHP'nin çapsız ve bencil başkanı Kemal Kılıçdaroğlu vb. sayesinde çoğunlukmuş gibi yaparak yine ezdiler muhalifleri.
Oysa 31 Mart 2024 seçimlerinde halk çoğunluğunu artık muhaliflerin oluşturduğu, iktidarın azınlığa düştüğü tartışılmaz bir açıklık ve kesinlik kazandı.
Şimdi yaşadığımız, bir azınlığın çoğunluğa zulmüdür.
Ezerek abad olunmazAKP ve müttefikleri, seçimle oturduğu koltuğa yapışanı kaldırmaya kalkanın yanı sıra, demokrasi istemiyle kalkışan çoğunluğun da tepesine vurup oturtan bir baskı rejimi kurdular.
Ama bu rejimin adı çakma demokrasi bile değil, zaten baskı ve sansüre tutunan bir iktidar da muktedir olmayıp sürdürülebilir değildir.
Oysa daha bir hafta, on gün öncesine kadar yeniden AB hayalleri kuruyordu; söndürülen umutlarını, kararan geleceklerini aydınlatmak için sokaklara dökülen pırıl pırıl gençleri polise vahşice dövdüren, tutuklatan, bu azınlık...
AB'nin ilk üst düzey ve açık yanıtı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'dan geldi: