1919'da düşmanın işgale başladığı yurt sathında cesurların yaktığı çoban ateşlerini Kuvayı Milliye'nin ateş gücüne katmak için halkı örgütleyen Mustafa Kemal Paşa; 4 Eylül'deki Sivas Kongresi'ni şu sözlerle açıyordu:
Sayın Baylar!
Yurdun ve ulusun kurtuluşu amacına yönelmiş zorlayıcı nedenler, sizleri, bunca güçlük ve engeller karşısında Sivas'ta topladı. Yiğitçe davranışınızı kutlar, size hoş geldiniz demekle mutluluğumu açıklarım.
Batı Anadolu'da İslamın namusu uğruna koruması gereken kutsal yerlerine kadar sokulan Yunan zalimleri, İtilaf Devletleri'nin hoşgörür gözleri önünde canavarca kötülükler yaptılar. İstanbul'daki hükümet, tarihte benzeri görülmemiş bir katlanma ile sustu; güçsüz, kararsız, dermansız kaldı.
Baylar! Ulusumuzun sizler gibi uyanık ve şerefli kimseleri, görünüşün kaygılı karanlıklarından umutsuzluğa düşmediler. Çünkü onlar bilirler ki tarih bir ulusun varlığını, hakkını hiçbir zaman inkâr edemez.
İHANET CEPHESİ HEP AYNIUlusça kurtuluş çaresinin kendi içinde, kendi gelişmesinden doğacağı kanısı oluşunca; belli tehlikeler karşısında bulunan Doğu Anadolu illeri, Erzurum kongresini toplantıya çağırdı.
Baylar! Burada büyük bir üzüntü ile yüce topluluğunuza bildirmek zorundayım ki ülkenin ve ulusun kutsal varlıklarını korumakta güçsüzlükten, miskinlikten başka bir şey gösterememiş olan İstanbul hükümeti, ulusun sesini boğmak, belirmeye başlayan bağlılıkları koparmak ve böylece ulusu hep yenilmiş ve bitmiş göstermek gibi düşmanlarımızın çıkarına işleyen aykırı davranışlarla öne çıktı. Bu hal, ulusal tarihimizde elbette İstanbul hükümeti hesabına lekeli bir sayfadır.
KENDİLERİ ETTİ KENDİLERİ BULDU28 Aralık 1919'da, Ankara'ya sesleniyordu:
Sayın Baylar!
Hiçbir ulus, bizim ulusumuzdan fazla yabancıların inançlarına ve törelerine saygı gösterebilmiş değildir. Denebilir ki başka dinlerden olan inançlılara ve ulusçuluklarına saygı duyan tek ulus, bizim ulusumuzdur. Fatih, İstanbul'da bulduğu din ve ulusla ilgili kurumları olduğu gibi bıraktı. Rum Patriği, Bulgar Eksarhı ve Ermeni Katekigos'u olduğu gibi din önderleri ayrıcalıkla korundu. Kendilerine her türlü özgürlük bağışlandı. İstanbul'un fethinden beri Müslüman olmayanların eriştikleri bu geniş ayrıcalıklar, ulusumuzun inaçlara ve törelere karşı dünyanın en geniş ve hoşgörülü, en bağışlayıcı bir ulusu olduğunu ispatlayacak en açık belgedir.
Ülkemizde yaşayıp da Müslüman olmayan azınlıkların başına ne gelmişse, kendilerinin yabancı düzenbazlıklarına kapılarak ve ayrıcalıklarını kötüye kullanarak içine düştükleri vahşice ayrılma çabalarından gelmiştir.
ŞUNUN BUNUN OYUNCAĞIBaylar! Bir ulus varlığını ve haklarını korumak yolunda, bütün gücü ile görünür görünmez bütün güçleriyle ayaklanmış ve karara varmış olmazsa; bir ulus yalnız kendi gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlayamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz.
Ulusal yaşamımız, tarihimiz ve son zamanlardaki yönetim biçimimiz buna pek güzel bir kanıttır. Bu nedenledir ki kuruluşlarımızda ulusal gücün etkin, ulusal istemin egemen olması ilke olarak benimsenmiştir. Bugün yeryüzünün bütün ulusları yalnız bir çeşit egemenlik tanırlar: ulusal egemenlik!