İstanbul güncesi

Sanıyorum İstanbul'da doğup büyümüş ama ondan uzaklaşmış insanlar anlayabilir ancak, yazdıklarımı.

Beş uzun yılın ardından yeniden doğduğum güzel kentteyim. Artık ne yerlisi ne de turisti olduğum kentin hem pek çok köşesinde çocukluk anılarım var hem tam bir yabancı gözüyle gördüklerim...

Çok iyiler ve beni çok üzen kötüler gördüm bu kısa yolculukta.

Kadıköy'ün genç enerjisi, mutlu havası kaybolmamış. Biraz daha temiz ve düzenli, hatta. Pek çok işletme, dükkân ve mağaza hâlâ yerlerinde duruyor, nazarlar değmesin!

Beni en çok mutlu eden ise Tarihi Moda İskelesi'nin uzun yıllar atıl kalmasının ardından, yeniden hayata döndürüldüğünü görmek oldu.

Ne de güzel olmuş, kafesi ve kütüphanesi ile sadece bir iskele değil, herkesin mutlulukla vakit geçirebileceği nezih, sakin bir mekâna dönüşmüş bu simge yapı, yeniden.

GALATAPORT'UN İMZA YAPISI, İSTANBUL MODERN

Tabii ki Moda'dan kalkan vapurlarla gideceğim ilk durak meşhur Galataport oldu. Sade mimarisi, özenli, temiz, zevkli ve herkese hitap edebilen bir AVMliman yapısı bana çok güzel göründü.

Özellikle Galataport'a konumlanan İstanbul Modern binası çok etkileyici ve adeta bir "imza yapı" olarak çerçeveye pek yakışmış. Nitekim bu özel müzeyi gezmek ve etkileyici koleksiyonlarını görebilmek beni çok mutlu etti.

TAHTAKALE ARTIK YOK

İstanbul turumun olmazsa olmazı, elbette Eminönü, Tahtakale tarafları oldu. İşim nedeniyle böyle bir günü organize ettim, ne yazık ki benim için tam bir hayal kırıklığıydı. Benim bildiğim Tahtakale, Türkiye toptancılarının merkezi, ticaretin kalbiydi ve her ürünün ilki, en iyisi, en güzel seçenekleri bir zamanlar oralarda bulunurdu. Oysa hiçbir özelliği kalmamış.

Gün boyu Ortadoğulu turistlere uymak için düşen kaliteyi, yozlaşmış çakma tezgâh bolluğunu ve asık suratlı esnafı gözlemledim.

Belki de online alışverişin gelişmiş olması da esnafı kötü yönde etkilemiştir ama yine de bir zamanların "Ne ararsan bulursun" denen ve "Tahtakale esnafı" olmanın ayrıcalıklı konumu, çok çok geride kalmış.

ÇAKMA MALIN TURİZM PARODİSİ

Çakma varaklı çay bardağı görmekten her şeyin en ucuz altın rengine boyanmış olmasına; kalitesiz sakillik bir süre yürüdükten sonra bende orayı terk isteği uyandırdı.

Öte yandan, Eminönü meydan düzenlemesi kente değer katmış, derli toplu bir alan yaratmış gibi geldi.

Hatta ortadaki sıkışıklık, araçotobüs vs. karmaşası da son bulduğundan güzel bir metropol meydanı ortaya çıkmış.

Bir diğer görülmesi gereken bölge, İstiklal Caddesi'ydi benim için.

Gitmez, görmez olaydım desem çok da abartmış sayılmam!

Beş yıl önce biz İstiklal bitti derken, henüz bitmemiş meğerse. Asıl şimdi bundan kötüsü de olamaz dedim, kendime. Belki uzun bir süre değil ama bence İstanbul gibi bir metropol için bey yıl, geri döndürülemez zararların verilmesine yetmiş.

ÖZGÜNLÜK BİR HAYAL Mİ