"Honeyland", sen de ye, ben de

"Bal Ülkesi" bir Makedonya yapımı. Sanırım izlediğim en iyi belgesel film, "Honeyland". Doğanın dengesinin açgözlü insanlarca nasıl bozulduğunu, ekosistemi darmadağın edenlere karşı tek başına bir kadının nasıl mücadele verdiğini anlatmakta. Makedonya'nın doğal güzelliklerini yansıtan T. Kotevska ve L. Stefanov, bu filmi çekerek bizleri elektrik ve su olmayan ücra bir köye götürürler. Avrupa'nın son el ile üretim yapan arıcısı Hatice'yi üç yıl boyunca yaptıkları çekimlerle anlatırlar. Film uluslararası 31 ödül kazanır, Oscar adaylığı alır. Hatice 1964 doğumlu, evlenmemiş, Makedonya'da yaşayan bir Türk. Yatalak annesine bakarken geçim kaynakları olan arıcılıkla uğraşmaktadır. Onun mücadele dolu yaşamı, uçurumlardaki kayalıklara tırmanıp kovuklarından kovanları çıkarıp temizlemesi üstelik bunu çıplak elleri ile yapması, arıları ile ya konuşarak ya şarkı söyleyerek iletişim kurması enfes görüntülerdir. pushfn('ads'); Kovanlarını doğal çamurla sıvaması, onlara elbise giydirir gibi bezlere sarması büyük bir emek vermesi oldukça ilginçtir. Filmin en çarpıcı kısmı, tok gözlü Hatice'nin, arıların kendisine olan hayranlığını, cömertliği ile kazandığını vurgulamasıdır. Balın yarısını alıp yarısını arılara bırakır. Zor şartlarda sırtına bağladığı çanta ile Üsküp pazarında o birkaç kavanozu satar annesine yiyecek alır. Daha fazla bal satıp daha fazla para kazanıp mum ışığında oturduğu kulübesinde daha fazla konfor derdinde değildir. Ekolojik dengenin bozulmaması gerektiği bilincindedir. Annesi öldüğünde yalnız kalacağını, çocuk özlemi çektiğini arada anımsayıp üzülse de o yoksul kulübede, kırık dökük sobası başında annesine çok iyi bakan bir evlattır. Bu mutlu hayatın yakınındaki araziye çok çocuklu bir göçebe aile gelir. İnek sürüleri ve çocuk sesleri ile sessiz tepelere bir hareket gelmiştir. Çocuklar da Hatice'nin evlatsız sinesine iyi gelmiştir. Komşu aile de Türk'tür. Arıcılık yapmak istediklerinde, onlara bilgi verir. pushfn('ads'); Fakat ailenin babasını uyarır; "Daima balın yarısını alacaksın, yarısını arılara bırakacaksın, yoksa benim arılarıma saldırırlar." Fakat komşusu onu dinlemez tamahkârlık eder, arıların hakkını da alır, onlara çok az bırakır. Hatice'nin yıllarca uğraştığı arılarla dostluğunu dinamitler, ekosistemi felç eder. Doğal yaşamın, dostu olan insanı asla hayal kırıklığına uğratmadığını, komşusu bilmemektedir, daha fazla kazanma hırsı ile kapitalizmin de öngördüğü üzere doğal olana düşmanca davranır, arıların emeğini hor görür, onların yaşama kaynağı olan besini