Çok olsunlar

Çok olsunlar Aslında çok da sık sormamaktayız bu soruyu. Bu zamanda böyle insan kalmış mıydı Zaman zaman şaşarım onlara rastladığımda. Önceki gün de öyle oldu. Çengelköy'de şile bezi giysi satan kadın esnafın dükkânına uğruyorum. Acelem var, seçmek için fazla vakit harcamak istemiyorum. Eski Osmanlı motiflerinin, kıvrık dallar arasında lalelerin, şakayıkların kullanıldığı mavi elbisede karar kıldım. Hızla çantamı açıp cüzdanı çıkaracaktım ki. Cüzdan yok. Sonra anlıyorum. Çanta değiştirirken cüzdanı eski çantada unuttuğumu. O kadar da vakit harcadım seçim için fakat nafile. Elbiseyi bırakıyorum. Dükkân sahibi hanım izin vermiyor bırakmama, "Lütfen alın sonra parasını getirirsiniz" diyor. İtiraz ediyorum: "Alamam, ya bana bir şey olursa ahirete borçlu gitmek istemiyorum." Bilge kadın beni çok şaşırtan cevabı veriyor sakince; pushfn('ads'); "Size yandım da şu çul parçasına mı yanamadım, helal olsun getirseniz de getirmeseniz de." Şaşırdım. Masanın üzerine bıraktığım elbiseyi özenle paketleyip elime verdi. Almak istemedim. Öylesine samimi ısrar ediyor ki. Yeminler verdiriyor. Şoktayım. Kadının yüzüne hayretle bakıyorum. Bu zamanda böyle insan kalmış mıydı diyorum. Huzurlu, samimi bakışları ile yaşam felsefesinin insanlara güvenmek olduğunu naklediyor. Zaten dükkânında sohbet edenler de kendisi gibi gönül insanları. Onlar dertlerini naklettikçe bir kanaat önderi, bir bilge gibi manevi nasihatlerini sunmakta idi. İkimizin ısrarının galibi o oldu. Telefonumu bırakıyorum. Az bulup eşimin, çocuklarımın telefonlarını yazıyorum. Hani olur da başıma bir şey gelirse, herhangi bir gelememezlik durumunda arayacağı numaraları veriyorum. Bıraktığım numaralara bakmıyor bile. Buruşturup atıyor. Dışarı çıkıyorum lakin