Üstad Bediüzzaman'ın, "İttihad-ı İslam" meselesinde "biat etmişim" dediği Sultan Selim'e çağlar arkasından arzuhalimizdir.
Haşmetli Sultanımız!
"Nasılsınız" mutad sorusuna dilimiz varmıyor. Zira cevabınızın "Bîkararım, muzdaribim" olacağını düşünüyoruz. Hani, "ihtilâf ü tefrika endişesi, kûşe-i kabrimde bîkarar eyler beni" demişsin ya... İslâm milletinin ihtilâf ve tefrikası ise hâlâ ittifaka ve ittihada dönüşmedi. Bu ihtilâf hastalığı, milletin ruhuna yapıştığından bu yana bütün şiddetiyle devam ediyor. Bunun çaresi olan "İslâm Birliği" ise, takdir edilen zaman ve mekânda, ümmetin ve milletin buna lâyık olmasını bekliyor.
Şimdi hemen nazarımız İslâm tarihindeki fitne ve nifak hareketlerine kayıyor. Ta dört halife zamanından, ta sonraki dönemlerde hilâfetin saltanata dönüşmesi zamanından günümüze kadar İslâmiyetin ve Müslümanların yakasından düşmeyen fitne ve nifak hareketleri...
Ve bu ahirzamandaki deccal ve süfyan fitneleri. Onlara karşı mücadele veren hakikî İsevîler ve hakikî Nur talebeleri.
Ey mükerrem sultan!
Sen ki, hutbelerde "Hâkimü'l Haremeyn" olarak anılmanı istemeyip, "Hâdimül Haremeyn" (Mekke ve Medine'nin hizmetçisi) olarak anılma talimatını verdin. Senin bu talimatına hemen uyan hatibi sevdin, sırtındaki kaftanını çıkarıp ona hediye ettin.
Mutlu ve bahtiyar olunuz ki; "Mekke'de dünyaya gelseydim bile buraya gelmem gerekirdi" diyen Bediüzzaman'ın kaleminden Türkçe lisanıyla zuhur eden Risale-i Nurlar vardır. O Bediüzzaman ki, İttihad-ı İslâm idealinde "seleflerim" dediği isimler arasında senin ismini de zikrediyor. Şöyle diyor: "Elhasıl, Sultan Selim'e biat etmişim. Onun İttihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira o vilâyat-ı şarkıyeyi ikaz etti. Onlar da ona biat ettiler. Şimdiki şarklılar, o zamanki şarklılardır."
Kendisine birinci üstad olarak Kur'ân-ı Kerimi ve Üstad-ı Kül Resûl-ü Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'ı kabul eden, sadece Hazret-i Ali ve Abdulkadir Geylanî gibi nadir zatlara "üstadım" diyen bir Bediüzzaman'ın, İslâm Birliği idealinde sana biat etmiş olmasında senin büyüklüğünü görüyoruz. Senin "Siyaset-i İslâmiye ve Şeriat-ı Muhammediye" sahasında müceddidliğine biz de kani oluyoruz.
Sen ki, düşman saldırılarını def etmenin yegâne çaresinin "ittihad" olduğunu beyan etmişsin ve buna da var gücünle çalışmışsın. Sen ki, bu ittihadın tesisine çalışırken, asla taviz vermemişsin. İhtilâfın, fitnenin ve nifakın amansız düşmanı olmuşsun. Yılanın kuyruğuna dokunup onu kendine hücum ettirmek yerine, anında yılanın başını ezmişsin.

124