Mustafa Kemal

Tanbûrî, bestekâr, hâfız ve hattat Kemal Batanay anlatıyor:
Soğuk bir kış günü cuma namazı için hazırlık yaptıktan sonra biraz erken Üç Şerefeli Cami'ye gittim. Cami avlusu cuma için hareketlenmiş, cemaat camiye girmeye başlamıştı. Bu ulu mâbed karşısında ecdadımızın büyüklüğünü bir daha derinden hissettim. İçimde camiye girip Kur'an okumak arzusu uyandı. Doğruca müezzin mahfilinde yer almış bulunan müezzinlere yaklaşarak hâfız olduğumu ve Kur'an okumak istediğimi söyleyerek izin istedim.

"Bir subay, hem de hâfız" diyerek çok sevindiler ve: - "Tabii lutfedersiniz, buyrunuz, okuyunuz efendim" dediler. Mahfile çıktım aralarında yer açtılar. Oturdum ve Kur'an okumaya başladım. Kısa zamanda da cami lebâlep doldu. Cemaat huşû içinde sessizce beni dinliyordu.

Cuma saati geldi, ezan okundu ve ilk sünnet kılındı. Müezzinbaşı iç ezanı da benim okumamı işaret etti. Bu teklifi kabul ettim. Bütün vücudumu dinî bir heyecan sarmıştı. Hicaz makamında müessir bir ezan okudum.

Namaz bittikten sonra cemaatin büyük ilgi ve sevgi gösterisi arasında kalmışken bir er bana yaklaşarak: - "Efendim, kumandanım sizi istiyor" deyince "Eyvah resmî elbise ile ezan okuduğum için usule aykırı bir iş yaptık" galiba diye endişe ve korkuya kapıldım.

Maiyeti ile avluda bekleyen kumandana yaklaştım. Bu Anafartalar'da savaşın akışını değiştiren dâhi, efsane kumandan Albay Mustafa Kemal idi. Heyecanım bir kat daha arttı. Ne ile karşılaşacağımı bilemiyordum...

Bana: - "Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim" deyince biraz rahatladım. - "İsmin" - "Kemal Efendim" - "Adaşmışız. Hangi kıtada bulunuyorsun" - "Efendim, 16. Telgraf Bölüğü'nün hesap memuru olarak tayin edildim." Yaverine: - "İsmini ve kıtasını yaz" dedi, sonra bana dönerek: - "Oğlum! Edirne'de kaldığımız süre içinde ben cuma namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın." - "Baş üstüne efendim" diyerek kumandanı selâmladım. Sonra Mustafa Kemal maiyetiyle beraber camiden uzaklaştı.

Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey beni arayarak Mustafa Kemal'in cuma namazı için Selimiye Camii'ne gideceğini ve benim de orada hazır bulunmamı Kur'an ve ezan okumamı, ayrıca durumun cami görevlilerine de bildirildiğini söyledi. Cuma günü erkenden hazırlık yaptım. Selimiye Camii'ne gittim.

Mimaride hacim, çizgi ve en güzel ölçülerin gerçekleştirildiği bir cami, dinî heyecanın en yüksek seviyeye ulaştığı bir mekân. Bu mâbedde Kur'an ve ezan okumayı ne kadar çok arzu etmiştim. Bu duygular içinde doğruca müezzin mahfiline çıktım. Müezzinbaşına kendimi tanıttım. Bilgisi olduğunu, istediğim zaman Kur'an okumaya başlayabileceğimi söyledi. Mânen de okumaya hazırdım. Cuma vakti girinceye kadar Kur'an okudum. Sesime hâkim ve rahattım. Caminin iç mekânının güzellik ve ihtişamı, cemaatin kalabalık oluşu da beni coşturdu, okuyuşuma heyecanıma tesir etti. Duyduğum zevk ve huzuru anlatamam. İç ezanı da aynı hal içinde aşkla okudum.

Namaz çıkışı etrafımı saran meraklı, takdir ve hayranlıklarını ifade eden cemaat arasından yine avluda maiyetiyle beni bekleyen Mustafa Kemal'e selâm verdim. Elini uzattı, hemen elini öptüm. Bana: - "Oğlum! Bugün yine bizi yaktın. Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin." Ertesi hafta Eskicami'ye gitmem emredildi. Orada da Kur'an ve ezan okudum.