İran saldırısının düşündürdükleri

İran, 1 Nisan'da Şam'daki diplomatik temsilciliğine yapılan ve üst düzey askerlerinin ölümüne yol açan İsrail saldırısına beklenen karşılığı 12 gün sonra verdi, sayıları toplamda 300'ü bulan insansız hava aracını, balistik ve seyir füzesini kendi ana karası ve dendiğine göre vekillerinin kontrolü altında bulunan yerlerden İsrail'e yönlendirdi. Ancak hemen hiç biri hedefine ulaşamadı.

Bazıları müttefikleri Amerika, İngiltere ve Fransa tarafından imha edildi, bir kısmı Ürdün hava kuvvetleri tarafından vuruldu. İsrail'e ulaşmayı başaranlarsa İsrail'in geliştirdiği ya da bir şekilde aldığı hava savunma sistemleriyle yok edildi. İsrailli yetkililer İran hava saldırısından doğan tek insani zayiatın çöle düşen parçalardan yaralanan Bedevi kökenli bir kız olduğunu açıkladı.

İran belki duygusal olarak rahatladı, kırılan ulusal onurunu biraz onardı ama askeri ve siyasi açıdan bakıldığında başarısız oldu. İkinci ve üçüncü vuruş kapasitelerine sahip bulunduğuna şüphe olmamakla birlikte, elindeki önemli bir kaynağı tüketti, askeri ve teknolojik zafiyetlerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Üstelik de saldırısı arzu edeceği siyasi sonuçlara yol açmadı.

Tam tersine İsrail'e hem Gazze'yi unutturma, hem de Kongre'de sıkışan ABD yardım paketinin çıkmasını sağlama imkanı tanıdı. Saldırısıyla Gazze'deki insan kıyımı dünya gündeminin daha alt sıralarına düştü. Filistin sorununun İsrail'in istediği şekilde çözümü artık çok daha kolay hale geldi. Ayrıca başarısızlığı İsrail'i daha sert tepki vermek için bariz bir şekilde cesaretlendirdi.

Askeri yeteneklerini ve siyasi durumunu yakından takip eden uzmanlar -sonuç getirmesi tartışmalı olmakla birlikte- İsrail'in Zagros Dağları'ndaki İran nükleer tesislerine uzun süredir arzu ettiği ve belli ki hazırlandığı saldırıyı gerçekleştirebileceğini ya da yine üst düzey askeri yetkilileri hedef alabileceğini veya sanal ortamda savaşmayı seçebileceğini söylüyorlar. Neyse ki Amerika fiziki bir saldırı halinde İsrail'e yardım etmeyeceğini açıkladı.

Fakat savunmasına yardımının İsrail'in elini rahatlatacağına, İran'dan tehdit algılayan pek çok Arap ülkesinin de olan bitene seyirci kalacağına, çatışmanın büyümesi, derinleşmesi halinde Amerika'nın taraf seçmekte tereddüt etmeyeceğine kimsenin kuşkusu yok. Biden istemese de Netanyahu Amerika'yı aşama aşama savaşının içine çekiyor, siyasetini ona zorla da olsa dayatıyor.

Yapılması gereken öncelikle tırmanmayı durdurmak, İsrail'in İran'ı doğrudan hedef almasının önüne geçmek. İsrail'i İran'ın zafiyeti yerine başarısızlığından ders çıkartmaya teşvik etmek. Bunu Biden Yönetimi yapabilir mi bilmiyoruz fakat Türkiye ile olan temaslarından, Burns'ün Kalın'la, Blinken'in Fidan'la olan istişarelerinin basına yansıyan kısımlarından istekli olduklarını, bölgesel istikrara önem verdiklerini anlıyoruz.

Bir de tüm bunların altında yatan nedenin Filistin sorununun çözümsüzlüğü olduğunu unutmamak ve Gazze de barışı sağlamak şart. Olan bitenden ülke olarak askeri ve siyasi ders çıkartmak da öyle. İlk çıkartmamız gereken ders de hava savunmasının önemi olmalı ve Türkiye açığını yeni yeni kapatmaya başladığı hava savunmasını güçlendirmek için elinden geleni yapmalı.