Unuttuğumuz bir insan kıyımı
79 yıl önce bugünlerde Hiroşima ve Nagazaki'de ama aslında tüm Japonya'da insanlar başlarına nasıl büyük bir felaket geldiğini, hangi silahın böylesi bir yıkıma sebep olduğunu anlamaya çalışıyordu. 6 ve 9 Ağustos'taki patlamalarda çoğu sivil en az 200 bin kişi ölmüş, yaralı sayısı ve tarzı öngörülemez boyutlara ulaşmıştı.
Çok geçmeden bu yıkımın Amerika tarafından büyük bir gizlilik içinde Los Alamos'da geliştirilen, biri uranyumun, diğeriyse plütonyumun zenginleştirilmesiyle imal edilen "Küçük Oğlan" ve "Şişman Adam" gibi sevimli adlar takılan, uçaklarla taşınan iki bombanın marifeti olduğu anlaşıldı.
Japonya hem insani hem de siyasi olarak can çekişirken Amerika ve onun görünür ve görünmez müttefikleri bombaları atan uçakları, uçakların pilotlarını, en çok da bombaların yeteneklerini kutsadı. Yakın sayılabilecek zamana kadar asker-sivil ayrımı yapmayan, insancıl hukuk normlarını hiçe sayan bu saldırı savaşın devamı halinde yaşanabilecek insan kaybıyla kıyaslandı.
Net sonucuysa Japonya'nın bir hafta içinde teslimi ve Amerika'nın tartışmasız gücünü muhtemel rakibi Sovyetler Birliği'ne ispatlaması, Avrupa'da kuracağı hegemonik düzenin büyük ölçüde nükleer şemsiyesine dayandırması oldu. Nükleer tekeli 1949'da sona erse dahi "caydırıcılığı" günümüze değin en etkili rıza yaratıcı mekanizma olarak varlığını korudu.
Önce Sovyetler Birliği'ince yıkılan nükleer tekel sırasıyla İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve tabii ki İsrail tarafından sarsıldı. Güney Afrika kendi silahından kendi vazgeçti. Sovyetlerin dağılması sonrasında başta Ukrayna olmak üzere yeni bağımsızlığını kazanan Beyaz Rusya ve Kazakistan verilen güvenceler neticesinde ellerindeki nükleer silahları tasfiye etti.
Nükleer silahların yayılmasını önlemek için 1968 yılında NPT imzalansa da sahip ülkeler NPT'de ve başka yerlerde verdikleri sözlere rağmen silahlarının öldürücülüğünü arttırmak, daha kolay ve daha hızlı taşınmasını sağlamak, ikincil vuruş yeteneklerini korumak için ellerinden geleni yaptı. Uçaklar yerini balistik füzelere, onlar da daha zor takip edilen seyir füzelerine bıraktı. Hidrojen, nötron ve daha pek çok bomba türü bulundu.
Günümüz itibarıyla 270 kilo ağırlığındaki ortalama bir atom bombası bir milyon 200 bin ton TNT'nin patlaması halinde üreteceği yakım gücüne eşit bir kapasiteye sahip, yani Nagazaki'ye atılan 21 kilotonluk "Fat Man"den 57 kat daha güçlü. Soğuk Savaş sırasında denemesi Sovyetler Birliği tarafından yapılan Çar Bombası da 270 kiloluktan 41 kat daha kuvvetli.
Sıradan bir nükleer bomba New York, Londra, Moskova, Pekin ya da İstanbul büyüklüğündeki bir şehrin tamamını içindeki hemen herkesle birlikte bir seferde yok etme ve geniş çevresini uzun yıllar yaşanmaz hale getirme kapasitesine sahip. Özel olarak yapılmış nükleer sığınakta değilseniz bu şehirlerden herhangi birinde hayatta kalma şansınız sıfıra yakın.
Eğer patlamanın yarattığı basınçtan ve yangından kurtulduysanız büyük olasılıkla radyasyonun neden olduğu kanserden ölürsünüz. En yakınınızdakilerin eridiğini, yok olduğunu acı içinde seyredersiniz. Birden çok nükleer silah aynı anda kullanılacağı için de doğrudan hedef alınmasanız bile nükleer kışın etkilerinden mağdur olup, açlıktan ve ani iklim değişiminin doğuracağı sonuçlardan etkilenmeye hazır olmanız gerekir.
Unutmayın ki Ocak 2024 itibarıyla 5580'i Rusya'nın, 5044'ü Amerika'nın elinde olmak üzere dünyada bilindiği kadarıyla 12 bin 121 nükleer başlık patlatılmaya hazır bir şekilde bekletiliyor. İsrail'in dahi elinde 90 nükleer başlık olduğu tahmin ediliyor. Onu en son sırada 50 başlıkla Kuzey Kore takip ediyor.
Nükleer silah sahibi olmaya aday son ülke ise İran. Onun İsrail saldırıları karşısındaki görece sessizliği de konunun uzmanlarınca yakında yapacağı nükleer sürprize, ürettiğini açıklayacağı bombalara bağlanıyor. Ayrıca dünya Soğuk Savaş'ın bitiminden bu yana nükleer anlamda her geçen gün daha istikrarsız hale geliyor.
Soğuk Savaş sırasında var olan karşılıklı yıkım dengesi MAD, teknolojinin farklı alanlarında kaydettiği ilerlemelerle ve dengeyi anti balistik savunma mekanizmalarını kısıtlayarak koruyan 1972 tarihli ABM Antlaşması'nın Amerika tarafından 2002'da ilgasıyla ortadan kalktı. Nükleer silahların NPT Antlaşmasında ifadesini bulan, zaman zaman da siyasilerin sözlerine yansıyan sıfırlanması ideali günümüzde hayale dönüştü.