Türkiye'yi bekleyen tehlikeler

Gelin bugün birlikte fikir egzersizi yapalım ve görünebilir gelecekte, yani gelecek beş ya da 10 yıl içinde Türkiye için oluşabilecek risklerin ve tehditlerin kaba bir envanterini çıkaralım. Sonra da iktidarda kimin olacağından bağımsız olarak bunlara karşı neler yapabileceğimizi tartışalım. İsterseniz önce kronik sorunlarımızdan başlayalım.

Bunlardan ilki Kıbrıs sorunu. Şimdilik dondurulmuş ve müzakereyle yönetime bağlanmış olsa da bir yanda iki devletli çözüm önerisi, diğer yanda Rum tarafının sorunu kendi istediğine en yakın şekilde çözmek için geliştirdiği inisiyatifler istikrarı zorluyor. BM Genel Sekreteri tarafları Crans Montana'da kalınan yerden ilerlemeye teşvik ediyor.

Sorun muhtemelen bu kez de çözülemeyecek, KKTC'nin BM parametrelerini aşan pozisyonu çözümsüzlüğün sebebi olarak kayda geçecek. Rum tarafı bulduğu her fırsatta statükoyu değiştirmek için teşebbüste bulunacak. Doğu Akdeniz'nin hidro karbon zenginliği, deniz yetki alanlarının belirlenememesi ve Kıbrıs'ın AB üyeliği kriz çıkartma riskini hep içinde barındıracak.

En kötü senaryoda bunun Yunanistan'la olan sorunların tetiklenmesine yol açma olasılığını da yadsıyamayız. Sorunların karmaşıklığını, tarafların tutumlarını düşündüğümüzde de görünebilir bir gelecekte iki tarafı tatmin edecek, sorunlar tamamen bitti denecek bir çözüme ulaşılamayacağını söyleyebiliriz.

İkincisi kronik risk bence çözemediğimiz Kürt sorunu ve onun şiddet içeren türevi PKK'dan kaynaklanacak. Amerika bölgeden çekilse dahi PKK'nın stratejik kullanılabilirliği Türkiye'nin hem siyasi hem de askeri açıdan tetikte olmasını gerektirecek. Suriye ve Irak'taki ileri konuşlanması bir yandan ülke içi terör riskini azaltırken diğer yandan saldırılara ve can kayıplarına günümüzdeki gibi gelecekte de korkarım ki zemin hazırlayacak.

Üçüncü ve belki de en ciddiye alınması gerek riskse Türkiye'nin istemediği bir savaşa sürüklenme olasılığı. Hem bölgesel gerilimlerin hem de küresel krizlerin bizi hiç beklemediğimiz bir anda savaşa sürükleyebileceğini akılda tutmamızda yarar var. Her şeyden önce Filistinden Suriye'nin geleceğine kadar pek çok sorun kontrolden çıkıp bizi de içine alabilir.

Tıpkı Hamas'ın kendi inisiyatifiyle geliştirdiği saldırı sonrasında olduğu gibi savaş, yarattığı insanlık dramları, hukuk ihlalleri, büyük devlet müdahaleleri, durumdan vazife çıkartan örgüt ve devletlerin karşılıklı saldırılarıyla bölgeselleşebilir, bugün değilse bile gelecekte yaşanabilecek benzer olaylar bizi de içine çekebilir.

Küresel düzeydeyse Amerika-Çin rekabeti, Amerika ile Rusya arasında çıkabilecek yeni vesayet savaşları, AB'nin stratejik otonomisini kazanıp dünya siyasetinde gerçek bir aktör olma arzusu bizi ciddi şekilde etkileyebilir. NATO üyeliğimiz nedeniyle de hiç beklemediğimiz bir anda beklemediğimiz bir savaşa sürüklenebiliriz.

Bunların dışında iklim krizini, ekonominin durumunu, Avrupa'da şaha kalkan milliyetçiliğin ve popülizmin doğurabileceği sonuçları da dikkatle izlememiz, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusundaki sıkıntılarımızın devamının bizi gelecekte daha fazla sıkıntıya sokacağını, güvenliğimizi dolaylı da olsa etkileyen bir konuya dönüşeceğini görmemiz gerekir. Tüm bu sorunların, özellikle de jeopolitik diye kategorize edebileceklerimizin bizi minimum düzeyde etkilemesi için yapılması gereken öncelikle sorunların çözümü için çaba harcamak, demokrasi açığımızı kapatmak, insan hakları ayıplarımızdan kurtulmak, kendi içimizde barışmak, ekonomimizin istikrara kavuşmasını sağlamak.

Ancak bunlar gerekli olmakla birlikte yeterli değil. Türkiye bulunduğu coğrafyada kendisine atfettiği ve atfedilen kimliğiyle, imparatorluk mirası sorunları ve bölgesindeki istikrarsızlıkla askeri gücünü arttırmaya, caydırıcı olmaya, gerekirse müdahalede bulunmaya da hazır olmalı. Ordusunun, diplomasisinin ve istihbarat servisinin güçlü olmasından başka seçeneği yok.

Eğer Avrupa Amerika'dan otonom olmak istiyorsa, Trump gelecek gerekçesiyle aralarında Nathali Tocci'nin de bulunduğu bir grup insan Foreign Affairs'de kendi savunmamıza kendimiz sahip çıkalım diyorsa bizim de dememiz, dronlardan savaş uçaklarına, gemilerden tanklara, hava savunma sistemlerinden uzun menzilli toplara ve onların mühimmatlarına mümkün olan her şeyi üretmemiz gerekir.