Sakin geçen bir 24 Nisan'ın ardından

24 Nisan biliyorsunuz bizim önce tehcir, sonra trajedi dediğimiz, Ermenilerin önce Medz Yeghern sonra da soykırım olarak adlandırdığı, 30'dan fazla devletin de siyasi olarak böyle kabul ettiği yüzbinlerce insanın ölümüne yol açan, hafızalarda derin izler bırakan toplu sürgün kararının 1915'de uygulamaya konuşunun yıl dönümü.

Hakkında yapılmış çok çalışma var ancak hukuki tanımı hala tartışmalı. Neyse ki artık bizim açımızdan inkar, "biz hiç bir şey yapmadık her şeyi onlar yaptı" anlayışı geçerli değil. Türkiye 2012'den bu yana her yıl 24 Nisan'da taziye mesajı yayınlıyor, pozisyonunu 1948 Soykırım Sözleşmesi'nin niyet hükmüne bağlıyor.

Başka bir deyişle Ermenilerin Ermeni olmaları nedeniyle değil Birinci Dünya Savaşı'ında karşı cephenin yanında yer almaları yüzünden sürgün edildiklerini söylüyor. Ama sebebi ne olursa olsun Türkiye'nin Ermeni vatandaşlarının acılarının paylaşıldığı Patrikliğe gönderilen mesajda vurgulanıyor.

Fakat bunun herkesi tatmin ettiğini söylemek zor. Fransa, özellikle de Amerika'da yaşayan diasporanın sayısal açıdan az fakat çıkarttığı ses bakımından gür kesimi oldum olası taziyeyi yetersiz buluyor. Türkiye'den geçmişe yönelik tazminat, hatta bazıları toprak bekliyor.

Onlar, kendisine ilke ve politika olarak hayaller yerine gerçekleri seçen, 2020 yenilgisini ve sonrasını haklı nedenlerle Türkiye'nin Azerbaycan'a sağladığı desteğe bağlayan Başbakan Paşinyan'ı da hedef tahtasına oturtuyor. Paşinyan, sanki Ermenistan'ın dayanabileceği başka bir zemin varmış gibi, Türkiye yanlısı olmakla suçlanıyor.

Ama Paşinyan yılmıyor, benimsediği politikayı hayata geçirmek için eskilerin Türkiye'yi şeytanlaştırma, soykırım suçlamaları üstünden köşeye sıkıştırma stratejisini terk ettiğini belli edecek hemen her şeyi yapıyor. Mart ayında Erivan'ı ziyaret eden Türk gazetecilere soykırım konusunun öncelikleri arasında olmadığını dahi söyleyebiliyor.

Perşembe günü de Erivan'daki anıtmüze kompleksinde yaptığı konuşmada geçmiş yerine geleceğe, hatırlamanın bir daha bu tür oyların yaşanmamasına yardımcı olacağına vurgu yapıyor. Ondan önce de 1915 trajedisinin hangi şartlar altında yaşandığını düşünmemiz gerekir diyor.

Ermenistan artık toprak taleplerine istinaden bizi ve Azerbaycan'ı rahatsız eden Anayasasının Bağımız Bildirgesi'ne giriş kısımında yaptığı atfı tartışıyor. Türkiye ile olan ilişkilerini normalleştirmeye, ülkesinin Türkiye'ye bakışını değiştirmeye çalışıyor. Rusya'dan uzaklaşıp kendini ve kimliğini yeniden kurgulamaya gayret ediyor.

Bunda Dağlık Karabağ'da yaşadığı yenilginin, müttefiki zannettiği ülkelerin yardımına gelmemesinin doğurduğu hayal kırıklığının payı büyük. Ama Türkiye'nin inkar politikasından vazgeçip olanları trajedi olarak adlandırmasının, kendi içinde tartışmasının da değişim isteyenlerin elini güçlendirdiği gerçek.

Ermenistan kadar bizim de tarihimize rehin kalmamız önemli. Soykırım nihayetinde bireysel bir suç, işleyenleri bağlıyor, işlendiği takdirde öncelikle işlendiği ülkenin suçluluları yargılaması gerekiyor. Zaten Soykırım Sözleşmesi tarafından tanımlanan suç da geriye doğru işlemiyor.