NATO yeni Genel Sekreterini beklerken

Kuzey Atlantik İttifakı'nın 13'üncü Genel Sekreteri Norveç eski Başbakanı Jens Stoltenberg 10 yıllık görev süresinin ardından Ekim başında görevinden ayrılıp yerini Hollanda Başbakanı Mark Rutte'ye bırakıyor.

Rutte'nin adaylığına son itirazlar geçtiğimiz hafta itibarıyla kalktı. Slovakya, Macaristan ve Romanya'nın onay vermesinin ardından önümüzdeki hafta 32 üye ülkenin daimi temsilcilerinin sonucu Brüksel'de tescil etmesi bekleniyor.

Böylece 9-11 Temmuz Washington zirvesinde ittifakın daha bütünlüklü bir fotoğraf vermesinin kapıları açılıyor. Ancak yeni Genel Sekreteri başta Ukrayna'daki savaş olmak üzere yönetilmesi gereken çok sorun bekliyor.

En büyük şansı koordinasyonunu sağlayacağı ittifakın karşısında Soğuk Savaş'ta olduğu gibi bir hasım olması, bu hasmın ağırlığının ve baskısının ittifakı bir arada durmaya, iç uzlaşmalara varmaya zorlaması.
Foreign Policy, Politico ve daha pek çok yerde çıkan analizlere göre Rutte tam da bu işin adamı. Siyasi tecrübesi farklı kutuplardan partileri koalisyonlar içinde uzlaştırmaya dayanıyor ve pazarlık etmeyi çok iyi biliyor.

Genel sekreterlik yarışında gösterdiği performans da zaten buna işaret ediyor. Trump'ın bile ilgi ve şefkatine mahzar olduğu biliniyor. Geçmişi temiz ve hayatı da son derece mazbut.

Lahey'de küçük ve mütevazı bir evde oturuyor, bisikletle işe gidiyor, fabrikası çok yıllar önce kapanmış eski model bir Saab arabaya biniyor, yıllardır da Nokia model bir akılsız telefon kullanıyor.

Zamanında tarih okumuş ama uzun yıllar bir özel şirkette çalışmış, kendini alıştıra alıştıra da siyasete girmiş. Mensubu olduğu partisi VVD'yi pek çok kez iktidara taşımayı başarmış. Bir kaç defa da adı bizim standartlarımızda çok anlam ifade etmeyen siyasi skandallara karışmış.

Tam bir işkolik olduğu, yakından tanıdığı insanlarla çalışmayı tercih ettiği, sürprizleri sevmediği biliniyor. Çevresiyle ilgileniyor, hemen her zaman aynı bakkaldan alışveriş ediyor. Her cumartesi Lahey'deki aynı kahveden kahve alıyor.

Pazar sabahları hep eski arkadaşlarıyla buluşuyor. En çok da jean, tişört ve başlıklı eşofman giyiyor. Son 30 yıldır da tatillerinin bir kısmını New York'ta geçiriyor. Chinatown'da ucuz bir otelde kalıyor.

Foreign Policy'nin köşe yazarlarından Caroline de Gruyter'e göre de Rutte tüm bunların ötesinde uzlaşmayı ilkeli durmaya tercih ediyor. Geçmişte arasının Türkiye'yle, daha doğrusu iktidar bloğuyla iyi olmadığı da malum.

İttifak içi S-400 benzeri krizlerde Stoltenberg gibi ilkeli davranıp davranamayacağını bilmiyoruz. Bence Türkiye'nin yeni Genel Sekreteri yakından tanımasında, onu yüzeye yansıyan özelliklerinin ötesinde anlamasında yarar var.

Ne de olsa 1952 yılında ihdas edildiğinden bu yana giderek önem kazanan bir makamdan, genişleme dalgalarıyla sayıları ve sorunları artan üyelerin farklı beklentileri arasında denge kurmak durumunda olan, belirleyeceği gündemle, geliştireceği inisiyatiflerle ittifakın ve aslına bakarsanız Türkiye'nin de geleceğini, güvenliğini etkileyebilecek bir insandan söz ediyoruz.

Rutte'yi sadece ikili sorunlarımız karşısında takınabileceği tavırla değil küresel sorunlar karşısındaki olası tutumuyla da değerlendirmemiz gerek. Çoğumuz farkında olmasa da onun hatasının ya da parçası olduğumuz ittifakın üyelerinden birinin maceracılığının bedelini hep birlikte ödemek zorunda kalabiliriz.