Kanada AB üyesi olur mu
Yukarıdaki soru bir kaç hafta önce sorulmuş olsa cevap asla ya da şaka mı yapıyorsun olurdu. Ama Trump iktidara geldikten sonra işler ciddiye bindi ve DW gibi mecralarda Kanada'nın birliğe nasıl üye olabileceği tartışılmaya başlandı.
Kanadalılar 51'inci eyalet yapılma teklifini, daha doğrusu tehdidini fazla dikkate almasa da ekonomilerini derinden etkileyecek gümrük vergilerini kabullenmeye, sonuçlarına katlanmaya pek hevesli görünmüyor.
Kanada Başbakanı Trudeau bir kaç gün önce Brüksel'e gelip Komisyon yetkilileriyle dertleşti, dendiğine göre AB-Kanada ilişkilerinin derinleştirmenin yollarını aradı. Kapalı kapılar ardında Trump'ın Kanada'yı ilhakını samimiyetle düşündüğünü vurguladı.
Ottawa AB'ye üyelik başvurusu yapıp diğer adaylar gibi müktesebata uyum için reform yapar mı, diğer üyeler Kanada'yı aralarına almak ister mi bilinmez fakat Amerika'nın yeni yönetiminin kendilerine en yakın duran ülkeleri bile yaratıcı çözümler üretmeye yönelttiği kesin.
Trump'ı ve ihtiraslarını yönetebileceğini zanneden Avrupa da sanırım artık çözüm arayışında. Öncelikleri hala gümrük vergileri ve ticaret savaşları olsa da giderek başlarına geleni daha fazla idrak ediyorlar.
Amerika Başkan Yardımcı Vence'in Cuma günü Münih Güvenlik Konferansında yaptığı konuşma gibi "fırsatlar" da onların, en azından var olan düzeni sürdürmek isteyenlerin, ufak tefek sorunları görmezden gelme eğiliminde olanların makul kabul sınırlarını zorluyor.
Çünkü Vence hiç alışkın olmadıkları bir şekilde Avrupa'yı demokrasinin ne olduğunu anlamamakla, kitlelerin taleplerini gözardı etmekle suçluyor. Başkan Yardımcısı Romanya'daki seçimlere Rusya müdahalesine kızması gerekirken seçimleri iptal eden Romanya yönetimini suçluyor.
İngiltere'deki görece önemsiz bir olayı büyütüyor, bir gün önce Münih'te vuku bulan bir saldırıyı ihtirasla göç konusuna bağlıyor, sosyal medya yasaklarını hatırlatıyor. Hepsinin ötesinde de dolaylı yollardan bir hafta sonraki seçimler için Alman aşırı sağını destekliyor.
Kelimenin tam anlamıyla ülkelerin iç işlerine müdahale ediyor. Avrupa'yı eleştiriyor, Almanlara, İngilizlere ve daha kim bilir kimlere kimlere akıl veriyor. Hepsinin ötesinde de güvenliklerinin dışarıdan gelen tehditlerle değil içeriden gelenlerle sarsılacağı iddiasında bulunuyor.
Bu tehdidi bertaraf etmek için Amerika'nın yapabileceği bir şey olmadığını, konuşmaları şaşkınlıkla dinleyen Münih Güvenlik Konferansı katılımcılarına ve dolayısıyla da dünyaya ilan ediyor. Konferansın düzenleyicileri hazırladıkları raporda küresel sistemin artık pek çok açıdan çok kutuplu hale geldiğini yazsa da yeni Amerika yönetimi belli ki bunu kendine hiç mi hiç dert etmiyor.
Avrupa'nın başının caresine bakması gerektiğine, ticaret açığının Amerika lehine değişmesinin, daha da önemlisi Amerika'nın ekonomisini ayakları üstüne oturtmak için ithal ikamesinin cesaretlendirmesinin şart olduğuna inanıyor.
Vence de Trump gibi aşırı bir özgüven ve tabii ki kibirle eski büyük güçlerin olduğu kıtaya gidip onlara tebligatta bulunuyor. Bizim gibi insanların önünü kesmeyin, demokrasiyi kendinize göre yorumlamayın diyor. İfade özgürlüğünün altını da kendince çiziyor. Salonda bulunanlarsa tepkilerini Vence'i alkışlamayarak veriyor.
Muhtemelen bir çoğu konferansı geldiklerinden daha karamsar terk edecek, üyesi oldukları ittifakın geleceği konusundaki kuşkuları pekişecek. Bazıları da daha önceki bir Münih konferansında bir başka liderin, Putin'in söylediklerini anımsayıp büyük devletleri ciddiye almak gerektiğini düşünecek.