Çok bilinmezli bir Ortadoğu denklemi
7 Ekim Hamas saldırısı oldum olası kırılgan bölge dengelerini, büyük devlet beklentilerini ciddi şekilde sarstı. Trump ailesinin temellerini attığı Biden yönetiminin de üstüne inşa ettiği Arap-İsrail yakınlaşması istenmeye istenmeye de olsa askıya alındı. İsrail-Türkiye ilişkileri yine gerildi. Bir kaç kez bölgesel savaşın eşiğinden dönüldü. Hepsinin ötesinde de iki devletli çözüm artık daha da imkansız hale geldi.
Netanyahu ve hükümeti bariz bir şekilde kendilerine Hamas'ın sunduğu bu tarihi fırsatı sonuna kadar değerlendirmek, İsrail'i bir kez daha genişletmek istiyor. Yapmaya çalıştıkları etnik temizlik. Öncelikli hedefleri Gazze'yi Gazzelilerden arındırmak. Şimdiden çoğu sivil 40 binden fazla insanı öldürdüler, yaşam şartları zaten güç olan sahil şeridinin daha da yaşanmaz hale gelmesi için ellerinden geleni yaptılar.
Varlıklı Gazzelilerin çoğunun rüşvet ve kayırmayla Mısır'a kaçtığı söyleniyor. Mısır direnmese, Arap dünyası Filistinlileri tıpkı başka yerlerdeki siviller gibi savaştan kaçma hakkı olan insanlar olarak tahayyül edebilse İsrail hedefine yeni bir "Nakba" ile çoktan ulaşacaktı. Savaşın uzaması, bölgeselleşme olasılığının yükselmesi, sivil ölümlerin artması, Hamas'ın beklediklerinden çok daha fazla direnç göstermesi de işlerini zorlaştırdı.
AB ve ABD bitirin artık şu işi diyor, İsrail'i ateşkese zorluyor. Katar ve Mısır da ABD ile birlikte ateşkes için çaba harcıyor. İstihbaratçılar, müzakereciler Doha'da, Kahire'de buluşuyor. ABD Dışişleri Bakanı Blinken Netanyahu'yu ateşkese ikna etmeye, Hamas'ı İsrail koşullarını kabule zorlamaya çalışıyor. Netanyahu iktidarı kendi ülkesinde de baskı altında, Hamas'ın rehin aldığı insanları aileleri geri almak istiyor, iktidarı uzlaşmaya zorluyor.
Ancak Ateşkes olur mu, olursa uzun süreli olur mu tartışmalı. Çünkü Ramallah'taki Filistin yönetimi dahil neredeyse tüm Arap dünyasının ve belli başlı tüm bölge dışı aktörlerin tercihi Hamas'ın tasfiyesi. Kimi tarihsel nedenlerle, kimi Müslüman Kardeşler bağlantısı yüzünden, kimi de 7 Ekim oldu bittisiyle kendilerini istemedikleri bir savaşa sürüklemeye çalışması sebebiyle Hamas'a karşı. İsrail'in müdahalesinin hemen ertesinde "the day after" senaryolarının hazırlanması boşuna değil.
Ve bu senaryolar da hala gündemde. Suudilerlerden bağımsız hareket etmesi pek düşünülemeyecek olan BAE'nin tercihi bizim iktidar bloğunun hiç sevmediği, 15 Temmuzun doğrudan destekçilerinden biri diye gördüğü Muhammed Dahlan'ın Gazze'nin başına geçmesi. Jerusalem Post ve başka yerlerde yazılanlara bakılırsa Dahlan'a Netanyahu yönetimi de sıcak bakıyor. Hamas'ın tasfiyesi sonrasında kurulacak bir Arap Barış gücü desteğiyle bu bölgeyi demir yumrukla yönetmesini olumlu karşılıyor.
Bu gerçek bir destek mi yoksa Dahlan ve Arap Barış gücü fikrine verilen zımni onay Arap dünyasını sakinleştirme, yatıştırma politikasının bir parçası mı doğrusu muğlak. Ayrıca Hamas'ın tasfiyesinin gerçekleşmesi de kolay değil. Olası bir ateşkesin Hamas'ın galibiyeti olarak görülmesi, gösterilmesi, İsrail'in Gazze'de yenildiği ve ateşkese zorlandığının iddia edilmesi, bunun Arap sokağında ve özellikle Batı Şeria'da yankısını bulması da çok mümkün.
Şu anda belli olan 7 Ekim'de başlatılan saldırının onbinlerce insanın hayatına mal olduğu, Gazze'yi yerle bir ettiği, yaşanamaz hale getirdiği, Arap ve genel olarak Müslüman dünyasının çaresizliğini, etkisizliğini gösterdiği, İsrail'e bir kez daha genişleme imkanı verdiği, AB ve ABD'nin açıkça İsrail'i desteklemesine neden olduğu, bölgenin hassas dengelerini köklü bir şekilde etkilediği ve tabii iki devletli çözümü de büyük ölçüde imkansız kıldığı.