Yaşasın bağımsız ve tarafsız yargı

Dostoyevski, muhteşem eseri Suç ve Ceza'da, Raskolnikov'u kendisiyle yüzleştiriyordu... Genç adam kendisini şöyle savunuyordu: "Ben insan öldürmedim, bir prensibi yere serdim...". Raskolnikov'a göre... İnsanlar savaş meydanlarında birbirlerini: Kendi iyi insanlarını, başka kötü insanlardan korumak için öldürebiliyorsa... O da ev sahibi tefeci, kötü kadını... Diğer iyi insanlara yaptığı kötülüklerinden korumak için öldürmüştü... Yani... Raskolnikov... İşlediği cinayetten dolayı yargılanmayı bile haksızlık olarak görüyordu... Somerset Maugham'ın Bayan Thompson isimli hikâyesini okuyanlarınız hatırlayacaktır... Öyküdeki din adamı, kendisi hakkında hiç de Raskolnikov gibi düşünmüyordu... Hem de... Hiç kimseyi öldürmediği halde... Ama... O: Dinin "günah" olarak tanımladığı bir eylemi yapmış... Bir fahişeyle yatmıştı... Bu dünyada... O kirlenmişlikle daha fazla yaşayamayacağını kabul edip: İntihar etmişti... Sözümün özü canlarım: Hukuk ne: Sizin için... Ne benim için... Ne onlar için... Hukuk hepimiz için... Adalet hepimiz için... Modern devlet adaleti kendisi için olduğu kadar: Kendisinin sahibi olan yurttaşları için de ister, istemeli... Çünkü... Adaletin olmadığı yerde: Ya nefret hâkim olur... Ya merhamet girer devreye... Yaşasın adalet!.. Yaşasın bağımsız ve tarafsız yargı... Günün sözü Yargı yetkisi, milletlerin bağımsızlıklarının birinci şartıdır... Yargı yetkisi bağımsız olmayan bir milletin devlet oluşu: Kabul edilemez... Objektif olabilmek 6 Temmuz'da Brüksel'de: Türkiye, İsveç ve Finlandiya dışişleri bakanlarının da katılacağı... Ve... İsveç'in NATO'ya kabulü konusunda... Üst düzey NATO görüşmelerinden önce... Kuran yakma eyleminin İsveç Hükümetine ve Devletine bağlanması: Haksızlık değil mi.. Bir çocuk bile... Tam da bu günlerde... Bu çirkin eylemi: İsveç Hükümeti veya Devletinin yapmayacağını... Yaptırmayacağını bilir... Ve yine bu konularla hiç ilgilenmeyen biri bile bu aptal eylemin: İsveç'in NATO'ya tam üyeliğini engelleme gücü olan Türkiye'nin vetosunu bekleyen Rusya için: "Büyük şans(!)" olduğunu kabul eder... İmkânsızı isteme Ali Koç kendi sürdüğü arabasıyla yolda bir kaza yapar... Arabasının ön farları kırılır... Ve... Bir cin çıkar... "Dile benden ne dilersen" der Koç'a... Ali Bey: "Bütün yollar dört şeritli olsun" dileğinde bulunur... "Bu olacak şey değil, başka bir şey dile...". Ali Koç heyecanla ellerini çırpar: "Bu sezon Fenerbahçe şampiyon olsun...". Cin başını kaşır: "Yolların kaç şeritli olmasını istemiştin.." Bütün mesele Kanadalı gazeteci yazaraktivist Naomi Klein ile küreselleşme konusunda uyuşmuyoruz... Ben küreselleşmeye değil... Küreselleşmeyi istismar eden politikacı-iş insanı ortaklığına karşıyım... Bilirsiniz... Afyon, eczacının elinde ilâca... Uyuşturucunun elinde zehre dönüşür... Küreselleşme, dünyada en az eşitsizliği sağlayabilecek en güçlü iş birliği olabilecek iken... Politikacı-iş insanı bencilliği onu: Az gelişmiş ülkelerin felâketine dönüştürdü... Küreselleşme karşıtı Klein'in, kültürel ve politika bakımdan güçlü yapılara karşı çıkılması gerektiği fikriyle de tam uyum