O, ülkenin en çok kazanan siyasi fenomeni...

Erdoğan, her yaptığının doğru olduğunu sanıyor...

"Yanlış" yaptığına inanmıyor...

Neden öyle..

Çünkü...

Yetiştiği mahalle...

Din kültürü...

Yakın çevresi...

Arkadaşları...

Aldığı...

İlk ve orta öğrenim anlayışı:

Batı tipi demokrasiye yatkın değil...

Başbakanlığının ilk yıllarında, bir 23 Nisan bayramında temsili olarak makamını ikram ettiği çocuğa dediklerini hatırlıyor musunuz..

"Artık başbakan sensin ister asarsın ister kesersin...".

O bu lâfı ederken yanlış yaptığının farkında değildi...

Demokrasilerde sandıktan çıkanın her şeyi yapabileceğini zannediyordu...

İşin kötüsü:

Muhalifleri bile onun bu:

"Artık başbakan sensin ister asarsın ister kesersin" aymazlığını hukuk devleti penceresinden değil...

Söylemin avam kaçtığı penceresinden bakarak:

Suya tirit eleştirmişlerdi...

Muhaliflerinin "Yolsuzluk" diye ortalığı kaldırdığı eylemlere de:

"Yolsuzluk" gözüyle bakmıyor Erdoğan...

Madem o bir "Cumhurbaşkanı":

Devletin hazinesini dilediği gibi kullanır...

Kamu ihalelerini dilediğine verir, dilediğinden alır...

Dilediğini beraat ettirir...

Dilediğini müebbet hapse mahkûm ettirir...

Madem arkasında yüzde elliye yakın bir çoğunluk var...

O halde her şeyi yapmaya hakkı da var...

Çünkü o:

Demokrasinin "sandık" olarak tanımlandığı...

"Demokrasi, çoğunluğun azınlığı yönettiği rejimin adıdır" diye öğretildiği bir çevreden geliyor...

İlerleyen yıllarda bütün dünya o tarifin yanlış olduğunu gördü...

Ve...

Demokrasinin tarifini güncelledi...

Ama...

Erdoğan o güncellemeyi yapmadı...

Ya farkında olamadığı için yapmadı...

Ya da:

İşine gelmediği için yapmadı...

Çevresindekiler de ondan korktular...

Çünkü...

Erdoğan'ın demokrasi lügatinde şöyle yazıyor:

"Seni isteyenlerin sayısı istemeyenlerin sayısından çoksa mutlak hâkim sensin... Seni istemeyenlerin sayısı isteyenlerin sayısından çoksa 'istenmiyorsun artık, arkanı dön ve çık' "...

Ve...

Göreceksiniz...

Kendisini istemeyenlerin sayısı isteyenlerin sayısını (Sandıkta) aşınca, gidecektir...

Yazın bir tarafa...

Aynen böyle olacaktır...

Yani sorun, onun kötülüğünden daha çok...

Siyasi yarışmalarda kazanmayı en iyi bilen:

"En başarılı siyasi fenomen" olmasıdır...

Günün sözü

"Ülkemizin demokrasi ve kalkınma mücadelesini 'Benim manevi mirasım ilim ve akıldır' diyen Gazi Mustafa Kemal'in arzu ettiği şekilde yürütüyoruz."

Recep Tayyip Erdoğan

O ÖYLE SANIYOR

Erdoğan kendisinin iyi bir insan olduğunu zannediyor...

Belki de buna samimiyetle inanıyor...

Ama...

Erdoğan bu saatten sonra "iyi insan olmak" istese de...

Toplumun yarısından çoğunu:

"İyi insan" olduğuna ikna edemez...

Erdoğan sayesinde milyarlarca dolar servetin sahibi olan...

İşine geldiği için seçimlerde kendisine oy verenler bile...

İstediklerini yapmadıklarında Erdoğan'ın kötülüğünden kuşku duymuyorlar...

DOĞMA BÜYÜME

Evinin bahçesinde oturan Hüsmen'e seslenen yabancı biri:

"Selamünaleyküm hemşerim buralı mısın.." diye sordu...

"Evet buralıyım" dedi Hüsmen...

"Ben de buralara yerleşmek istiyorum da bilgi sahibi olmak istedim...".

"İyi yaparsın be ya" dedi Hüsmen; "ben de ilk geldiimde konuşamıyodum, yürüyemiyodum, ayrıca saçlarım da yoktu...".

Yabancı mest oldu...

"Kaç senedir burda yaşıyosun" diye sordu Hüsmen'e...

Hüsmen gülümsedi:

"Dooma büyüme buralıyım be yaa...".

OTORİTEYE İTAAT

Yale Üniversitesi psikologlarından Stanley Milgram, Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann'ın Kudüs'te yargılanmaya başlamasından...

Ve...

"Ben bana söyleneni yaptım" savunmasından üç ay sonra:

Temmuz 1961'de bir deneye başladı...

Milgram, şu soruya cevap arıyordu:

"Eichmann ve Yahudi Soykırımı'nda yer alan yüz binlerce yardakçısı, sadece onlara verilen görevi yerine getiriyor olabilir miydi.. Eğer öyleyse, onların hepsi 'yardakçılık' eylemiyle suçlanabilir miydi..".

Milgram hem bu sorusuna cevap arayacaktı...

Hem de:

İnsanların otorite sahibi bir kişi veya kurumun isteklerine, kendi vicdani değerleriyle çelişmesine rağmen itaat etmeye:

"Ne kadar istekli" olduklarını ölçecekti...

Nietzsche de:

"Pençesi olmadığı için kendisini iyi zanneden zayıflara ne çok gülmüşümdür" dememiş miydi..

Üstat demek istiyordu ki:

"İnsanı iyi ya da kötü yapan gücüdür...".

Yani:

İyi insan güç sahibi olduğunda...

Ya da...

Bir otorite...

Veya...

Büyük bir çıkar karşılığında da yine:

"İyi insan" olarak kalabilir mi..

Milgram, araştırma sonuçlarını,