Erdoğan o açıklamayı yaparsa inanan olur mu...

Şair, yazar, hukukçu ve devlet adamı; Milli Eğitim ve Çalışma eski bakanlardan Ali Naili Erdem Beyefendi anlattı dün telefonda... Türkiye, 14 Mayıs 1950 genel seçimlerine gidiyor... Görülen o ki... İlk defa yapılacak özgür seçimlerden sonra... Ali Naili Erdem Ve yine ilk defa: Halkın seçtiği siyasi parti hükümet olacak... Ama... Aynen bugünlerde olduğu gibi medyada ve halk arasında: "DP seçimleri kazansa da İsmet Paşa iktidarı vermez..." endişesi yayılıyor... Adnan Menderes O günlerde DP Genel Başkanı olan Celal Bayar, yardımcılarından Adnan Menderes'le konuyu görüşürken: "Adnan Bey, bu rivayetlerle ilgili Paşa acaba ne düşünüyor, bunu nasıl öğrenebiliriz" diye soruyor... Celal Bayar Menderes bu konuda en doğru bilginin... İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı döneminde bakanlık ve Meclis Başkanlığı yapan... Ancak... Siyasi tarafsızlığı konusunda herkesin hemfikir olduğu: Ali Fuat Cebesoy'dan alınacağını belirtiyor... İsmet İnönü Ve... Konuyu Ali Fuat Cebesoy'a açıyor... Cebesoy, Cumhurbaşkanı İnönü ile görüşüp kendilerini bilgilendireceğini söylüyor... Hemen birkaç gün içinde Cebesoy, Menderes'e, İnönü'nün sözlerini aktarıyor: "Bunların hepsi tevatür, seçimi kazanırlarsa hükümeti onlara bizzat teslim edeceğim...". Ali Fuat Cebesoy Ve sonra canlarım... İnönü'nün bu açıklamasına kendi yorumunu ilâve ediyor: "İsmet Paşa meşruiyetçidir...". Yani: Anayasaya saygılıdır... Yani: Yasalardan yanadır... Sonrası bildiğiniz gibi... DP seçimi kazanıyor... İnönü görevi Celal Bayar'a teslim ediyor... Celal Bayar DP Genel Başkanlığından istifa ediyor... Cumhurbaşkanı olarak Adnan Menderes'i hükümeti kurmakla görevlendiriyor... Ve... 9 Haziran 1950'de yapılan DP kongresinde... Başbakan olarak: DP genel başkanlığına seçiliyor... Şimdi soru şu: Günümüzde... Muhalefet ve iktidar partili milletvekilleri ile... Ve tabii ki kamuoyu... Erdoğan için: "Meşruiyetçidir, seçimi kaybederse çekilir" diyebilir mi.. Ya da Erdoğan bir canlı yayında: "Seçimi kaybedersem görevi bırakmayacağım iddialarını gayri samimi buluyorum. Sandıkla geldik, sandıkla gideriz, kimsenin endişesi olmasın" diyebilir mi.. Derse inandırıcı olur mu.. Başkalarını bilmem... Ama... Böyle bir açıklamaya inanan (Ya da inanmak için kendini zorlayacak) ilk kişilerden biri olacağımı biliniz... ENSEYİ KARARTMAYIN... "Erdoğan seçimi kaybederse iktidarı vermez" saçmalığını anlayamıyorum... Daha doğrusu: Tartışılmasını bile kabul edemiyorum... Tayyip Erdoğan Nasıl vermez ya.. "İktidar" dediğiniz şey babadan oğula geçen bir: Aile serveti değil ki... "İktidar" dediğiniz kurum: Milletin Devletini: Anayasaya ve yürürlükteki yasalara uyarak yönetme yetkisidir... Bu yetkiyi millet verir... Millet alır... "Millet" de tek oy değil... Seçme hakkı olan tüm yurttaşların toplam oyudur... Bu oyların (yeni sisteme göre) yarısından bir fazlasını alan: Yetkinin sahibi olur... Lütfen enseyi karartmayın... Seçimler: Erken ya da zamanında mutlaka yapılacak... Kazanan: Ülkeyi yönetecektir... EVREN'İ GÜLDÜREN FIKRA... 12 Eylül 1980 askeri darbe dönemi... Ünlü gazeteci Ali Baransel sadece TRTden değil... Tüm basın yayından sorumlu olarak atanır... Bir gün, gazetelerden birinde bir fıkra yayınlanır... Baransel görevi gereği fıkrayı, Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e okur... Güney Amerikada bir uzmana: "Darbe yapmak mı daha kolaydır, yoksa hıyar turşusu yapmak mı.." diye sorarlar... Uzman: "Darbe yapmak daha kolaydır" der ve gerekçesini açıklar: "Çünkü hıyar turşusu yapmak için aynı boy taze hıyarları seçeceksin, onları uygun kıvamda tuz, limon, sirkeli suyun içinde uygun süre bekleteceksin, vs, vs, oldukça uzun iş. Ama darbe yapmak için üç hıyarı yan yana getirmek yeterlidir...". Evren bu fıkrayı okuyunca küplere biner... "Bu ne rezalet, böyle bir saçmalığın yayınlanmasına nasıl izin verirsin, neden kontrol etmiyorsun.." diye bağırır, çağırır, masasını yumruklar... Ali Baransel her zamanki sükûnetiyle: "Sayın cumhurbaşkanım" der... "Bu fıkrada zat-ı âlinizi ilzam eden bir şey olmadığı ve sizin de hoşunuza gider diye düşündüm...". Evren biraz sakinleşir gibi olur.. "Nasıl yani.." der; meraklı bakışlarla... "Buyurun bir kez daha okuyun" diyerek fıkranın öfke çeken bölümünü okur Baransel... "Boşuna üzülüyorsunuz, burada beş hıyar demiyor ki, üç hıyar diyor...". Evren, Baransel'in elinden gazeteyi alıp fıkraya tekrar bakar... Ve gülümser: "Evet ya, doğru diyorsun, bir an o inceliği fark edememişim...". Tabii ki bu bir fıkra...