65 yıla rağmen hâlâ

Çocuktum... 7, belki 8 yaşlarındaydım... Şehrimizin saygın esnaflarından biri olan Dedeciğim Şaban Bayraktaroğlu, İstanbullu bir deri tüccarına kösele ve deri siparişi vermiş olmalıydı ki... Benim de dükkânda olduğum gün (Demek ki mevsim yazmış...). Bir kamyon geldi... Dükkândan 9-10 metre aşağıdaki depomuzun önünde durdu... Kamyondaki deriler ve köseleler çıraklar tarafından depoya konuldu... Elmas-Şaban Bayraktaoğlu Bu arada Dedeciğim ve Tüccar kahve içip güncel konulardan söz ettiler... Adnan Menderes'in adının birkaç kez geçtiğini hatırladığıma göre... Henüz 27 Mayıs ihtilali yapılmamış olmalıydı... Çıraklar geldiler: "Tamam malları indirdik" dedi içlerinden biri... Bunun üzerine Tüccar: "Şaban Efendi" dedi, "senden nakit isteyecek değilim ama bana bono neyim ver de bankaya kırdırayım...". Dedeciğimin birden yüzü asıldı... "Yahu bugüne kadar bono istemedin de bugün isteyceen mi tuttu.. Güvenmez misin bana.." diye söylendi... "Tövbe billah çok güvenirim lâkin bono verirsen işime yarar" dedi Tüccar... Dedem: "Bir daha gelişinde alırsın paranı" deyip bono vermeyeceğini söyledi... Tüccar ısrar edince, genelde çok sakin olan dedem ayağa fırladı... Çıraklara döndü: "Gidin şu .....n mallarını kamyonuna yükleyin almıyom vazgeçtim" dedi... Tüccar bozuldu... "Yok yok kalsın Şaban Efendi ne kızarsın, bi daha gelişimde alırım" falan dediyse de dedeciğim çıraklara bir daha seslendi: "A be siz hala durur musunuz" deyip devam etti, "..... bilmem nesi; benim dilime güvenmez, k.çımı sildiim elime güvenir..." dedi... Çıraklar az önce indirdikleri malı yeniden kamyona yüklerken Tüccar'ın "bırakın, bırakın kalsın..." dediğini duyuyordum... Canlarım... Ya Tüccar, dedeme olan güvenini kaybetmişti... Ya da... Dedeciğim o güne kadar bir kere bile ödemelerini aksatmamasına rağmen bono istenmesini gururuna yedirememişti... Aradan geçen yaklaşık 65 yıla rağmen hâlâ, Dedeciğimin bir de sık sık: "İtimadı lütuf sanıp borca sarılma, bir gün istenecektir sonra darılma" deyişini hatırlarım... Günün sözü Golding dedi ki: "Seni affedecek kadar olgunum ama tekrar güvenecek kadar aptal değilim...". Son ümidim Gaye Hanım ve Mehmet Bey görevi kabul ederken... Sorunların ne olduğunu: Kaç milyar dolarlık kaynakla çözebileceklerini... Ve kaynağı... Nereden bulacaklarını da: Bilmeleri gerekiyordu... Ancak ve görebildiğim kadarıyla... Şimdilik... Kaç milyar dolarlık kaynak gerektiği konusunda halen net bir bilgi yok... Kaynağın nereden bulunacağı (IMF mi.. Araplar mı.. Rusya mı) konusunda da bir kararlılık yok... Araplar kaynak sözü vermişler sanki... Ama... O da Nasrettin Hoca'nın: "Ölme eşeğim ölme, bahar gelsin yonca bitsin bak seni nasıl doyuracağım" fıkrası gibi olmuş... Buna rağmen... Umudumu korumak istiyordum... Ama... "Faiz sebep enflasyon netice" garabetinin mucidi Hatice Karahan Merkez Bankası Başkan Yardımcılığına getirilince: Son ümidim de bitti gibi.. Yine muhtar kazanmış Köyün Muhtar'ı köyün ve köylünün lehine hiçbir şey yapmaz... Sadece kendi cebini ve yakın çevresini düşünürmüş... Ama... Her girdiği seçimi de kazanırmış... Yine bir seçim arifesinde... Daha önceki seçimlerden önce olduğu gibi... Kendisine oy vermeyeceği bilinen kişileri jandarmaya şikâyet ettirip... Karakola çektirmiş... Muhalif köylüler kendilerini karakola çektirip dövdürtenin Muhtar olduğunu tabii ki bilmezlermiş... Onlar karakolda dayak yerken... Muhtar'ın yakınları karakola gidip... Dayak yiyen kişilerin duyacakları bir sesle... Muhtar'ın bu yapılanlardan çok üzüldüğünü... O günahsız insanların derhal serbest bırakılmalarını istediğini söylemişler... Jandarma da köylüleri bırakmış... Kendilerini Muhtar'ın dövdürttüğünü bilmeyen zavallı köylüler... Kendilerini Muhtar'ın kurtardığını karakolda duydular ya... İlk seçimde muhtara oy vermişler... Ve daha öncekilerde olduğu gibi... O seçimi